Kayıtlar

2018 tarihine ait yayınlar gösteriliyor
Resim
Erkeğe erkekliği anlatma sanatı  Işıl Bayraktar - 9 Mayıs 2018 Kaynak: Çatlak Zemin - https://catlakzemin.com/erkege-erkekligi-anlatma-sanati/ Erkeklik meselesi ve erkekliğin yansıtıldığı alanların kadının görüş alanına girmesi kadındaki “dostça dinamik” algısını yerle bir ediverir. Ne zamandır böyle bir sanat dalı oluşageldi? Herhalde insanlığın tarihi kadar eskidir. Zaman zaman bu sanat dalına ne kadar yetenekli olduğunuzu/yetenekli olup olmadığınızı düşünüp dururken bulursunuz kendinizi. Nitekim derdiniz erkekliğe maruz kaldığınızı, bunun ne demek olduğunu anlayabilecek olduğunu düşündüğünüz “erkek”e anlatabilmektir. Hani şöyle bir iyimser bakışta bulursunuz kendinizi: “Eğer anlatabilirsem, hani ben de en azından anlatabildiğim için sevineceğim ve de üstüne erkekliğiyle zaman zaman kükreyen erkek nihayetinde anlamış olacak… Hani bir erkeğin erkekliğini törpülemiş olacağım…” Bu elbette iyimser bir bakış olmaya mahkum oluyor gündelik hayatım
T acize Bakmak ve Tacizi Konuşmak: Dil Tartışması Kalabalığın Neresindedir? Kalabalığın ruh hâlini anlamaya çalışırken kaçımız kendimizi sorguluyor, kaçımız bu sorulara cevap bulabiliyor veya kaçımız o bulduğumuz cevaplara uygun kendi cevabımızı yaratıyoruz? Biz, neyi neden söylediğimizi ve yaptığımızı ne kadar biliyoruz sahiden? Bu soruları hayatımızın içindeki tüm meseleler için sorabiliriz elbette, şimdilik yalnızca taciz meselesi için ele alacağım bu soruları. Keza hayatımızın çok içinde, ensemizde, yanı başımızda, nefesimizde, dilimizde. Meseleyi kişiselleştirmeye ya da tek bir örneğe indirmeye gerek yok, keza mühim olan meselenin nasıl tartışıldığıdır. Tacizin feminist bir bakış açısından süzülerek ele alınmasıyla bu kaygı güdülmeden ele alınması arasında nasıl bir dil farklılığı vardır? Bir metni eleştirirken, yazım dilini ele alırken dikkate alınacak olan şey; yalnızca ele alınan metnin dili mi olmalıdır, yoksa yazarın kimliği de mühim midir? Eleştirirken yazarı ano
Öfke, Bam Teli ve Eylemlilik Herkesin bam teli vardır. Bir an, bir gün veya bir yaşanmışlık anı. Bir çığlık ya da bir durak veya bir isyandır. O bam teline basıldığı andan itibaren yaşama bakışı, yaşamda duruşu, umutlanışı da umutsuzluğa düşüşü de haykırışı da farklılık gösterir bir önceki hâlden. Bam teline basıldığı an kişinin miladıdır. Ya basılmıştır çok önceden ama birdenbire fark edilir ya da öyle bir yerdir ki bam telinin uğradığı daha önceki hiçbir yere benzemiyordur. Öfke bam teline basılan bir insanı harekete geçiren en birincil duygudur. Öfkeliysen değiştirir, öfkeliysen düşünür, öfkeliysen elini taşın altına koymak ister, öfkeliysen çare arar, öfkeliysen kendinden çıkar ve gördüğüne doğru yürürsün. Öfkelenmeden yaşamak mümkünse de bu yaşama uğramadan yaşamak belki de en sağlıklısı. Ayık kalmak için en sağlıklısı. Öfkenin dirildiği o nokta bazı günler ve zamanlar tek bir mesele olur. Bazı zamanlar tek bir olay, tek bir hikâye ya da tek bir ölüm olur. Ya da öldüren
Resim
AYSU ARSLANTÜRK YAZDI Çürük Atlar Çöplüğü: Kyoto’dan Seslenen Bir Kadın Kendi kendine konuşmanın en yalın halini kullanarak derin, yalnız sorgulamalar içeren sesiyle Çürük Atlar Çöplüğü, kendi benlik arayışınıza beklenmedik katkılar yapabilir.  Aysu Arslantürk 19 Ağustos 2017, Cumartesi 00:00 Uykusuzluk, yalnızlık, farklı benliklerin keşfi, kendini yabancılama ve toplumdan yabancılaşma; bunlardan bazıları çoğumuzun hayatına en az bir kez uğramıştır. Işıl Bayraktar’ın sade bir anlatımla değindiği bu başlıklar, öykü kitabı Çürük Atlar Çöplüğü‘nde işlediği konulardan birkaçı. Bir küçük hissiyatını bile bırakmayan, onu yakalayıp üzerinde düşünen yazarları seviyorsanız; sorgulamalar, üstünkörü kabullenişleri reddedişler ve arayışlar içeren eser, sizi bir paçanızdan yakalayacaktır. Kendi kendimize konuştuğumuz vakitler ve ‘deliriyor muyum?’ diye meraklanılan anlar, düşündüğümüz kadar ender midir? Mesela

Örtük Perdeler

Resim
Işıl Bayraktar Perdenin önündeki masaya mutfaktan tabak çanak taşıyordu Halil. Bir süredir o da sofra kurma törenine katılıyor, evin bir parçası gibi davranıyordu, yeteri kadar büyümüş olduğuna kanaat getirmiş olmalıydılar. Babası her ne kadar mutfakta yemekte ısrar etse de, Halil televizyonsuzluğa, eve sağanak yağmur gibi inen sessizliğe dayanamıyor, en azından sokağı izlemek istiyordu. Sokaktan geçenleri, konuşanları, yürüyenleri, hatta hatta kavga edenleri, bağıranları, birbirlerine dokunanları, öpüşenleri, sevişenleri…şşşş…demisti babası yine, şşş, dışarıya bu kadar dikkat kesilmen hoşumuza gitmiyor, biliyorsun televizyonu bu yuzden kaldırdık ortadan. Bilmemen gereken bir ton şey dönüyor o televizyonda, sen henüz bir çocuk… kulaklarını tıkıyordu Halil. Ertesi günü okula gittiğinde sağdan soldan duyduklarıyla hayatın neye benzediğini yakalamaya çalışıyor, hayatın bu evdeki sessizlikten, birbiriyle neredeyse hiç konuşmayan anne-babasından, yediği lezzetli yem