Tacize Bakmak ve Tacizi Konuşmak: Dil Tartışması Kalabalığın Neresindedir?

Kalabalığın ruh hâlini anlamaya çalışırken kaçımız kendimizi sorguluyor, kaçımız bu sorulara cevap bulabiliyor veya kaçımız o bulduğumuz cevaplara uygun kendi cevabımızı yaratıyoruz? Biz, neyi neden söylediğimizi ve yaptığımızı ne kadar biliyoruz sahiden? Bu soruları hayatımızın içindeki tüm meseleler için sorabiliriz elbette, şimdilik yalnızca taciz meselesi için ele alacağım bu soruları. Keza hayatımızın çok içinde, ensemizde, yanı başımızda, nefesimizde, dilimizde. Meseleyi kişiselleştirmeye ya da tek bir örneğe indirmeye gerek yok, keza mühim olan meselenin nasıl tartışıldığıdır.
Tacizin feminist bir bakış açısından süzülerek ele alınmasıyla bu kaygı güdülmeden ele alınması arasında nasıl bir dil farklılığı vardır? Bir metni eleştirirken, yazım dilini ele alırken dikkate alınacak olan şey; yalnızca ele alınan metnin dili mi olmalıdır, yoksa yazarın kimliği de mühim midir? Eleştirirken yazarı anonimleştirme hastalığımız var. Eleştirirken o kalabalığın sesini dinleme, kalabalığa uyum sağlama, kalabalık ‘yürü’ diyorsa kuru bir patırtı içinde yürüme hastalığımız var. Oysa her metnin bir yazarı var ve her metin yazarın kimliğinden, ideolojisinden, bakışından süzülür ve şüphesiz ki her yazılanın tüm bunlardan bağımsız yazıldığını dile getiremeyiz.
Yazar yazdığını kendi bakışından, bilgisinden, deneyiminden süzer; gördüklerinden, tanık olduklarından süzer; ama nihayetinde kendi bakış biçimine uğrar, onunla helalleşir ve sonra butona basar, kalabalıkla paylaşma butonuna.Kullanılan dilin elbette yazarın kimliğini, deneyimini, düşüncelerini temsil etme gücü olduğu gibi aynı zamanda tüm bunları aşma gücü de vardır. Keza yazar yazısını kurduğu dille temsil eder.
Dilin ötesinde “Ben şuyum, ama şunu şunu düşünüyorum.” dese bile kurulan dille savunulan düşünce çelişiyorsa orada bir durur ve “Söylenen nedir ve nasıl dile gelmiştir?”i sorgular. Yazar bunu sorgulamaz mı? Sorgular elbette ama dilin gideceği yer; bazen niyetten bağımsızlaşır ve o noktada kimlik de dille yıkılır ya da başka bir forma bürünür. Söylem düşünceye bu kadar tezat olabilir mi peki? Dert edindiğimiz meseleye ilişkin bir yazar, bir kadın yazar, tacizi düşüncesinden uzaklaştıran bir dille yazabilir mi? Taciz, eril kodlarla kurulan toplumsal yapıların içinde erkeğin elindeki birincil silahlardan biriyken tacizi anlatma girişimi, ancak feminist bir dille hedefine ulaşır. Taciz; erkek ya da kadın anlatıcıdan bağımsız bu feminist dilin içinde aktarılan bir mesele olduğunda ona dikkat çekmek, cinsiyet eşitsizliğinin ürünü olduğunu kabul ederek bir şey söylemek isteyen yazarın sesinde bir çığlığa dönüşebilir ve bu bilinçle yazılan bir edebî metin de okuruna ulaşır.
http://komplikedergi.com/tacize-bakmak-ve-tacizi-konusmak/























Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Kadına Yönelik Şiddet, 14 Şubat ve Japonya'da kadın-erkek ilişkileri üzerine

Kenzaburo Oe, Kişisel Bir Sorun

Fuji Gölleri ve Fuji Dağı'na Tırmanış