Kazuo Ishiguro Uzak Tepeler


Kazuo Ishiguro, Uzak Tepeler (A Pale View of the Hills)
 A Pale View of the Hills  Kazuo Ishiguro’nun  1982’de yazdığı ilk kitap. Her ne kadar İngilltere’de büyümüş olsa da  ve bir söyleşisinde uluslararası eserler yazmak istediğini söylese de, bu eserlerin yerelliği de içereceğini söylüyordu ve yazdığı ilk eserle ne demek istediğini ifade ediyor aslında.  Kitap İngiltere’de başlasa da,  kitabın baş karakteri Etsuko’nun Nagasaki yıllarını anlatıyor ve bu nedenle de Japonya’nın değerlerine  ve  bir Japonun gözünden ikinci dünya savaşının bıraktığı etkiye dair pek çok iz taşıyor ancak bir yandan da kişiler üzerinden verilen düşünsel gel-gitlerle ülkesiz ve bölgesiz ruh hallerine dair analizler sunuyor.  Ancak yine de bu eser için Japonya resimlerinin daha baskın olduğunu söyleyebilirim.  Ruh hallerindeki değişimler, bireylerin icinde bulundugu catismalar sunulan tarihsel olaylarlarin alt yapisiyla aktariliyor okura. 
Kitap, kitabın anlatıcısı Etsuko’nun İngiltere’de tek başına yaşayan büyük kızı Keiko’nun intihar etmesi üzerine, küçük kızı Niki’nin kendisini ziyarete gelmesi  ve bu ziyaretle birlikte Etsuko’nun anılarına gömülerek, Nagasaki’de ilk kocasıyla geçirdiği yılları hatırlamasını konu alıyor.  Kızı Niki ile geçirdiği  5 gün içinde yaşadığı bu geriye dönük imgeler Etsuko’nun içinde bulunduğu ruh halini anlatıyor bir yandan. Bu süreçte eksi komşusu Sachiko ve kızı Mariko ile yaşadıkları kendisini kendi kızı Keiko’nun intiharına götürürken,   kitapta aralıklarla verilen arka resimdeki savaş anıları ve Ogata-san dediği eşinin babasının İkinci Dünya Savaşına dair beslediği duyguları  savaşın bireyi nasıl etkilediğine ve gündelik hayattaki izlerine götürüyor. Aslında kitabın iki temel meselesinin bu ana çerçeve üzerinden gittiğini görebiliyoruz, savaş dönemindeki değişimlere ve izlerine dair hisler ve bunların çerçevesinde bir intihar hikayesinin Etsuko’yu götürdüğü sancılı geçmiş.
Bunların yanında kitap bize iki izlekte Japonya resimleri sunuyor. Birincisi Etsuko’nun ilk kocası Jiro ile satır aralarındaki ilişkisinin Japonya’daki kadın erkek ilişkilerine dair izler barındırması. İkincisi de  Etsuko’nun Ogata-san ile ilişkisinin,  Japonya’da kuşaklararası ilişkilere dair bir resim sunuyor olması.
Etsuko’nun dilinden okuduğumuz kitap asıl meseleye dair bir şey söylemeden bizim asıl meseleyi anlamamızı bekler gibidir. Asıl mesele kızı Keioko’nun intiharıdır ve sadece Niki’nin cenazeye katılmadığı için annesini ziyaret edişinden, İngiltere basınının Japonlarda intihar eğilimi olduğunu düşündüğü için kızının intiharını Japon olduğunu belirterek vermesine vurgusundan anlarız Keiko’nun intiharını. Onun haricinde Keiko satır aralarında belirtilen başka meselelerinin içinde gezinen bir hayaleti andırır roman boyunca. Ve de sanki bize ipucu vermek istemezmişçesine Keiko’dan bahsediyor olmasının tek nedenini şöyle açıklar Etsuko:

“Onda burada söz etmemin nedeni Niki’nin bu nisanda yaptığı ziyaretin gerekçesinin bu olması ve bunca zaman sonra Saçiko’yu anımsamamın bu ziyarete rastlamasıydı.” (s. 9)

Oysaki Sachiko ve kızı Mariko kitapta Etsuko’nun kendisiyle de kurduğu ilişkiyi anlamamızı sağlayan en belirgin kişilerdi. Sachiko çoklukla kızıyla ilgilenmeyen ve Nagasaki’den kaçma hayalleri kuran, kendisini Amerika’ya götüreceğine inanmak istediği, hakkında çok da bir şey bilmediğimiz –Mariko’nun ondan nefret etmesi dışında–  Frank’la ilişkisi olan ve okuru dehşete düşüren davranışıyla, Nagasaki’den gitme zamanı geldiğinde Mariko’nun kedilerini – Mariko’nun gözü önünde – hiçbir şey hissetmeden kutuya koyarak suya, ölüme bırakan bir karakter. Etsuko ile ilişkisi biraz tesadüflerle bezelidir aslında biraz da pragmatizmle. İhtiyacı olduğunda Etsuko’dan yardım istemeye çekinmez. Bu anlamda birlikte teleferiğe bindikleri Nagasaki’nin dağ manzarasıyla ünlü, limana yukarıdan bakan tepelik bir bölgesi olan İnasa’ya yaptıkları gezinti, Etsuko’nun Mariko’ya bakmak için Sachiko’nun evine gitmesi dışında yaptıkları tek aktivitedir.  Bu gezintinin hatırlamamız gereken önemli bir an olduğunu da kitabın sonuna gelene kadar anlamamamız da yine yazarın kitabın içinde sakladığı oyunlardan biri olarak okunabilir. 
Bu gezinti sırasında da savaşa dair izler dolaşır satır aralarında.
“İnsana burda sanki hiçbir şey olmamış gibi geliyor, değil mi? Her şey o kadar hayat dolu ki. Ama aşağıdaki bölge “- elimi aşağıdaki manzaraya doğru sallayarak-“ bomba atıldığında bütün o bölge yerle bir olmuş. Ama oraya bir de şimdi bak” dedim. (s.96)
Etsuko’nun Mariko ile ilişkisi de anlatilan hikaye icinde bir alt hikaye unsuru tasir. Etsuko Sachiko’dan daha fazla Mariko ile ilgilenir hep ve Mariko ne zaman geceleri evden dışarı kaçsa onu bulmaya giden, onu bulmak için dışarı çıkalım diyen, onunla konuşmaya çalışan hep Etsuko’dur. Etsuko’nun endişesi ile Sachiko’nun kayıtsızlığı çoklukla biraradadır. 
Sachiko’nun kayıtsızlığı, anlattığı hikayeler, Mariko’nun sürekli hayaletini gördüğü kadına ilişkin anlattıkları bir süre sonra Sachiko karakterinin de yazarın oyunlarından biri olduğunu düşündürüyor. Karakterlerin içiçe geçişini kitabın sonlarına doğru anlamaya başlıyoruz, ancak içiçe geçen karakterlerin yalnızca Etsuko’nun kızı Keiko ile kitap boyunca bahsedilen küçük kız Mariko olduğunu düşünürken, Keiko’nun, Sachiko’nun, Etsuko’nun ve Mariko’nun hayaletini gördüğü o kadın da icice geciyor. Buna dair izleri ise sıklıkla vurgulanan Nagasaki’deki çocuk cinayetlerinde, Mariko’nun Etsuko ile ilişkisinde, Mariko’nun zaman zaman kadından korkması ve onun ayağına bir halat taktığını düşünmesi ve Etsuko’nun da sanki katil olan çocuk cinayetleri işleyen kendisi imiş gibi “sana bir şey yapmayacağım” demesinde, ve de Sachiko’nun Mariko’nun en iyi arkadaşları olan kedileri zalimce öldürme sahnesinin (s.147), Mariko’yu böylesine hayal ürünü bir kadınla konuşmaya iten şeyin Tokyo’da bir kadının bir bebeği kanalda boğma sahnesiyle aynı olmasında bulabiliriz.  (s. 65)  
“Kedi yavrusunu suya sokup öylece tuttu. Bir süre iki eli de suyun altında öylece durdu, suya baktı. Giymiş olduğu yazlık kimononun her iki kolu da suya değiyordu.... Sachiko ellerini sudan çıkardı, hala tutmakta olduğu kedi yavrusuna baktı. Yavruyu yüzüne doğru yaklaştırırken dirseklerinden ve kollarından sular süzülüyordu.” (s.147)
Ve öncesinde Mariko’nun hayaletiyle yaşadığı kadın şunu yapıyordu:
“... Yolun sonunda bir kanal vardı, kadın oraya çömelmişti, kolları dirseklerine kadar suyun içindeydi. .. Derken kollarını kanaldan çıkardı ve suyun altında tutmakta olduğu şeyi gösterdi bize. Bu bir bebekti. “ (s.65)
Ve Sachiko bu olayı Etsuko’ya anlatırken, bu kadının kendini öldürdüğünü söylemişti.

Tüm bu döngü, kitapta doğrudan çok az bahsedilen Keiko’nun aslında her yerde olduğunu tekrar düşündürüyor.  İlk basamakta Etsuko’nun, Sachiko’nun kızı Mariko karakterini kendi kızı olarak gördüğünü anlıyoruz. Bunu küçük kızı Niki giderken Nagasaki limanındaki o günü anlatarak ifade ediyor. O günü hatırlamasının anlamını soran kızına şöyle cevap veriyordu:

“Ah, aslında hiç bir özelliği yoktu, yalnızca anımsadım, hepsi bu. Keiko o gün çok mutluydu. Teleferiğe binmiştik.” (s. 160)
Oysaki bu gezintiyi Sachiko ve Mariko ile yapmıştı. Bu durumda Sachiko Frankla gittikten sonra zaten Nagasaki’den ayrılmak istemeyen Mariko’nun Etsuko ile kaldığını ve sonra onu  Ogata-sana söz verdiği gibi eşinin annesinin ismi olan Keiko diye çağırdığını düşünebiliriz. Hatta küçük Mariko’nun arkadaşı olmadığı, yalnız vakit geçirdiği düşünülürse, odasında tek başına ölü bulunan Etsuko’nun kızının ancak ev sahibi eve geldiğinde bulunacak kadar kimsesiz oluşu da Keiko’nun Mariko olduğu düşüncesini destekler. Ayrıca Keiko’nun (Mariko’nun) intihar etmesi de küçükken gördüğü o kadının intiharıyla özdeştirilebilir.



Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Kadına Yönelik Şiddet, 14 Şubat ve Japonya'da kadın-erkek ilişkileri üzerine

Kenzaburo Oe, Kişisel Bir Sorun

Fuji Gölleri ve Fuji Dağı'na Tırmanış