Kyoto: Geyşaların Kenti / City of Geisha


Kyoto: Geyşaların Kenti

Kyoto: City of Geisha

Yazımda,  John Dougill'in  Kyoto: A Cultural History  kitabının, City of Geisha bölümünden çeviriler bulunuyor. 
Geyşalar üzerine yazmak ne zamandır aklımda. Shimogamo Shrine’da Tayu olma törenine katıldığımdan beri, aklımda. Fushimi Inari Tapınağı’na tırmanışımız, “Bir Geyşanın Anıları” filmindeki  ana karakter küçük Chiyo‘nun tapınak içinden geçişini anımsattı bana ve filmi yeniden izlemek istedim.




Nitekim 1997’de Amerikalı yazar Arthur Golden tarafından yazılan “Bir Geyşanın Anıları” 34 dile çevrilmiş ve ingilizce baskısı dört milyondan fazla satmış.  Kitaptan uyarlanan film de 3 dalda Oscar kazanmış. Ancak bu filmin geyşalığın pek çok özelliğini yansıttığını söylemek zor, kültür tarihi açısından. Elbette izleyiciye çok geniş bir perspektif sunuyor, elbette geçmişine, tarihine dair izler yakalamak zor bir film içerisinde. O nedenle de sadece filmi tekrarlara düşerek anlatmak yerine, elimdeki Kyoto Rehberimdem okuduğum  geyşalar hakkındaki bölümden bilgiler paylaşacağım. 

Bu anlamda kah filmden kah kitaptan bölümlerle genel bir giriş yapmaya çalşacağım geyşalığa. Kyoto rehberim dediğim kitap sıradan bir rehber değil. Kyoto’da Ryokoku Universitesi’nde  “British Studies” alanında profesör olan John Dougill’in 2006 basımlı KYOTO: A Cultural History adlı kitabı.


Kitabın içeriği hakkında kısa bir bilgi vereyim, 11 bölümden oluşuyor.

Bölüm 1: Kammu Şehri (Heian Dönemi)

Bölüm 2:Genji Şehri (Heian Dönemi)

Bölüm 3: Budizm Şehri (Heian-Kamakura)

Bölüm 4:Heike Şehri (Heian-Kamakura)

Bölüm 5: Zen Şehri (Kamakura-Muromachi)

Bölüm 6: Noh Şehri (Muromachi)

Bölüm 7: Birliğin Şehri (Azuchi-Momoyam)

Bölüm 8: Çay Şehri (Momoyama)

Bölüm 9: Geleneğin Şehri (Edo)

Bölüm 10: Geyşa Şehri (Edo)

Bölüm 11: Japonluğun Şehri (Meiji ve sonrası)

Şimdilik Chapter 10, City of Geisha  chapterından notlar...


Öncelikle geiko, geyşalara verilen yerel isim. Bir de maiko var, maikolar da geyşalardan genç, stajyer geyşa anlamı taşıyor. Bugün hala Gion'da yürürken bir geiko ve bir maiko görmemizin sebebi maikoların geyşalığı, geyşalardan öğreniyor olması. Maikoların ve geyşaların kıyafetleri de birbirinden farklılık gösteriyor. Maikoların kimonoları  daha renkli ve daha parlakken, geyşalarınki özellikle 30lu yaşlarında daha az renkli hale geliyor, makyaj stilleri de değişiyor, giydikleri terlikler ve kimonun arkasında bağladıkları obinin bağlama şekli de.

Geyşanın anlamı: art person, sanatçı kişi. Ayrıca buna ek olarak dostluk göstermenin inceliklerini bilen kişi olarak da değerlendiriliyor. Davranışın her detayı, konuşulan ve dile getirilen her şeyin mükemmel olması amaçlanıyor. Bir geyşanın değerler sistemi güzel bir kimonoya yönelik aşkı, zarafet içindeki öz-disiplini ve geleneksel yeteneklerdeki ustalığı kapsıyor.

Tarihsel olarak bakıldığında geyşalık Edo dönemine uzanıyor. Aslında geyşalığa giden yol denebilir buna, yazarın terminolojisiyle “pleasure quarters”, “zevk bölgeleri.” Bu yerler daha çok  erkekler için dizayn edilmiş, fahişelerin, muhabbet tellallarının, müzisyenlerin olduğu bir yer. Edo’da, Osaka’da ve Kyoto’da farklı yerlerde var ancak daha sonra imparatorluk sarayının yanında bir geneleve dönüşüyor hepsi. En meşhur olanının adı Kyoto’daki Shimabara.  Hideyoshi tarafından 1589’da böyle yerlerin resmiyet kazanması için lisanslı hale geliyor genelevler. 1641’de imparatorluk sarayının yanından Nishi Hongan-ji Tapınağının yanına taşınıyor. Yanındaki bu tapınak gibi hendek ve kapıdan oluşan duvarla çevriliyor. Yereldekilere göre bu görüntü Budizm’le hedonizmi bir araya getiren eğlenceli bir manzara sunuyor. Seks ve din, bu iki endişe duyulan alan, birbirine yakın olmanın  heyecanını yaşıyorlar.

Tayu

Kadınlar, güzelliğe ve başarıya göre bir hiyerarşik düzenin parçası oluyorlar.  Elitlere tayu deniliyor, tayular yetenekleri zenginlere ayrılan bir çeşit fahişeler. Onlara ayrılan dünya soylulardan sonra geliyor, prenseslere verilen isimlere benzer isimler veriliyor onlara. Randevularına gidecekleri zaman şemsiyelerini taşıyan bir taşıyıcı onlara eşlik ediyor, aristokratların geçit törenlerinde deneyimledikleri gibi. Shimogamo Shrine’da izlediğim Tayu töreninde de aynı anlatıldığı gibi şemsiye taşıyıcısı görecektim:












Tayular eğlendirme amaçlı eğitiliyorlar ve yetenekleri arasında soylulara kısıtlama getirilen ancak daha sonra ticaretle uğraşan sınıf arasında yaygın hale gelen sanat dalları var. Çaldıkları enstrümanın adı shamisen, on beşinci yüzyılda Okinawa’dan getirilen üç telli bir çalgı. Kedi derisinden yapılıyor ve tahta ve fildişinden oluşan bir pena ile parmakla çalınıyor.

Tayuların kıyafetleri de karşısındaki etkilemek için seçiliyor. Tayuların kıyafetleri Japon tarihinde en ince detayla donatılmış kıyafetler ve Heian aristokratlarının kıyafetlerinden bile daha ihtişamlı kıyafetler olduğu söyleniyor. Kıyafetlerine yönelik pek çok detayın arasında en öne çıkan detay, kimonoların arkasına bağlanan obilerin Tayularda önden bağlanması. Bu evli kadınlar arasında yaygın olarak uygulanan bir gelenek olsa da tayular da gece için bağlandıklarını gösterir şekilde bunu yapıyorlar.  

Shimabara, 1958’de fahişeliğin yasaklanması kanunun ortaya çıkmasıyla kapatılıyor. Tayuların hikayeleri arasında, zevk bölgelerinde çalışan kadınların bu bölgelerden kaçma  ya da her şeyi göze alan intihar girişimlerine yönelik hikayeler var. Tayuların içinde bulundukları durum güvensiz, yaptıkları iş “kötü” ve de gelecekleri güvencesiz.

Tayuların en parlak dönemi on yedinci ve onsekizinci yüzyıllarda yaşanıyor. Daha sonra başarılarıyla birlikte yetenekleri de azalıyor ve bundan sonra ziyaretçiler için dans ve müzik yetenekleri olanlar çağrılmaya başlanıyor ve bu “geyşa” denilen yeni bir meslek alanı yaratıyor. Statü olarak tayulardan daha aşağıda olan geyşalar, Shimabara fahişelikte tekel hale geldiğinde, çay odalarındaki eğlence anlayışıyla birlikte ortaya çıkmaya başlıyorlar.

Notes from Tayu Ceremony in Shimogamo Shrine

Historical information  about Tayus from John Dougill's book: Kyoto : A Cultural History.

"Tayus were the objects of Pleasure Quarters, particularly during Edo times. Within the compound women were divided into a hierarchy according to beauty and accomplishment. The elite were the tayu, a type of courtesan  whose favours were reserved for the rich. Their world was modeled after that of nobility; they were given names similar to those of princesses, and their "ladies-in-waiting- addressed them in the deferential language of court. When they went on assignments, they were accompanied by parasol bearers in the kind of processions enjoyed by the aristocracy.

The tayu were trained as entertainers, and among their skills were arts that had previously been restricted to the nobility, but were now being spread among the merchant class. The instrument they favoured was the shamisen, a kind of three- stringed banjo imported from Okinawa during the fifteenth century.

…..

The heyday of the tayu was in the seventeenth and eighteenth centuries. Their skills declined with their success and they began to call on others trained in dance and music to perform for their guests. These belonged to a new profession, called geisha.”

We do know how many geishas still living in Kyoto, how about Tayus? We know that, even if they were working as a type of courtesans before, after the anti-prostitution law enacted in 1958, it would not have been possible to work as they did in the past. So, what would be the meaning of  being Tayu in todays Kyoto? It is an area that should definitely be investigated…

Tayu Olma Töreninden Notlar


Yazının başında söylediğim gibi bir kaç hafta önce Shimogamo Tapınağı'nda bir Tayu olma törenine katıldım. Kyoto'da çok az kaldığı için Tayuluğa geçiş töreni geleneksel bir öneme sahip. Öğrendiğim kadarıyla bu Tayu olma törenini fotoğraflardaki Tayu kendi blogundan duyuruyor ve medyayı özellikle çağırmıyor çok kalabalık olmaması için. Ancak yine de fotoğraflardan da görüldüğü gibi inanılmaz kalabalıktı. Bazı kişiler de tesadüfen ordaydı, yanımdaki kadın Tayu görünmeden once insanların ne beklediğini soruyordu bana. O sırada tesadüfen ziyaret ediyordu Shimogamo Shrine'ı. Ancak yine de NHK dahil pek çok televizyon kanalı Tayu seremonisini bekliyordu.


Tayu announced her ceremony through her blog,  the crowded  was partly by chance, there. A woman beside me was asking what the people  were waiting for before Tayu  appeared. She was visiting Shimogamo Shrine by chance at that time. At the same time there were also some TV canals there including NHK waiting for tayu ceremony.



 


Then, Tayu, with more than twenty layers of kimono, obi, make up, high hilled shoes, parasol bearers, two representative girl children in front of her,  she appeared.

Walking differently (in comparison to Geisha) into the crowded. As in the past, the ceremony was proving that they are still in the center of  every kind of public curiosity. Several pictures of her were taken when she was closer to the people, the woman beside Tayu was requesting to open the way for Tayu to walk. 

İlk once Tayu, önünde iki kız çocuğu, arkasında şemsiye taşıyıcısı ve yanında kıyafetinden sorumlu kadın ile Shimogamo Shrine'ın başından tapınağa kadar yavaş bir yürüyüşe geçtiler. Ayakkabıları da normal Geyşaların ayakkabılarından farklı, yürüyüşü de, kıyafetleri de. Kıyafetinin 30 kilo ağırlığında olduğunu öğrendim. Daha sonra tapınağın içine girip dua ettiler.


After a short walk towards Shrine they went into the Shrine and  prayed there

                                       Tapınağa girerken / While they were entering into the shrine

Bir süre onları bekledikten sonra dışarı çıktılar. Tapınağın karşısındaki alana geçip dans gösterisini bekledik sonra. Şunlar da dans gösterisinden kareler:  


Then we waited her traditional dance.




Two girls were sitting beside her, then she started to dance.












Son fotoğrafta geleneksel Japon dansına yönelik özellliği görüyoruz: gökyüzünden çok zeminle ilişkileri önemli. Dougil'in,Kyoto, A Cultural History kitabında Iwasaki Mineto adındaki geyşa geleneksel Japon dansını böyle tanımlıyor.


In the last picture, we see the general characteristic of traditional Japanese dance, the relation between ground, rather than the sky (described by Iwasaki Mineko, former geisha, Dougill, A Cultural History, p. 184)



Dansa nasıl hazırlandığını şuraya yükledim / While she is preparing for the dance


Ve burda da dansı: Her dance can be found in this link















Geleneksel dansından sonra bir şekilde töreni duyup gelmiş televizyonlara röportaj veriyor Tayu.


After her traditional dance, while Tayu is doing an interview with  the representatives of TV canals who were somehow informed about the ceremony.




Yeni Bir Meslek: Geyşalık

Edo döneminde, Japonya ‘ya yeniden barış geldi ve Kyoto’yu ziyaret eden seyyahların sayısında inanılmaz bir artış oldu. Pek çok seyyah için din en önemli sebeplerin başında geliyordu bu yolculuklar için. Ancak seyyahların ihtiyacını karşılamak için ziyaret edilen popüler yerlere çay evleri kurulmaya başlandı. Bu bölgelerde odoriko denilen genç kızlar tarafından Kabuki’ ye benzer gösteriler düzenleniyordu. Bu çay evleri önemli buluşma merkezleri olmaya başladı ve bazıları da erkekler için gece kulubü halini almaya.

Ve ilk Geyşalar Erkek!

Evet, bu herhalde çok azımızın bildiği bir durum. Ancak geyşa kavramı ilk kez 1750’de erkek refekatçiler için kullanılıyor. Bu erkekler shamisen çalıyor ve de ziyaretçilerle sohbet ediyor. 1779’da bu yeni meslek resmi olarak düzenlendiğinde, kadınlar da kendilerine önerilen bu meslek grubu içinde yer almaya başlıyor. Kadın geyşaların popüleritesi iyice arttığından, erkek geyşalar görünmez olmaya başlıyor ancak hala bugun Tokyo’da bir grup erkek geyşa var! Edo’nun geyşaları en çok bilinenler olsa da, Meiji döneminde Kyoto’nun geyşaları daha ünlü hale geliyor. Geyşa faaliyetleri çay odalarında yapılıyor ve imparatorluk başkentine gelen samuraylar akşamlarını geyşalarla geçiriyorlar.

Geyşaların en çok arttığı dönem 1920’ler, bu yıllarda toplamda 80, 000 geyşa olduğu tahmin ediliyor. Kırsalda yaşayan aileler kızlarını geyşa olmak üzere satmaya zorlandıklarından, adayların sayısında bir azalma yaşanmıyor. 

İkinci Dünya Savaşıyla birlikte, Kyoto’nun eğlence merkezlerinin faaliyetleri de geçici olarak duruyor. Sonra tekrar açılsa da hiç bir zaman savaş öncesine dönülmüyor.

Flower Districts- Hanamachi-Çiçek Bölgeleri

Modern Kyoto’da  geyşaların yaşadığı alanlar, Çiçek Bölgeleri diye geçiyor. İlk olarak on sekizinci yüzyılda, çay evleri eğlence merkezleri olarak lisanslı hale getirildiğinde kurulmuş. 2004 rakamlarına göre bu bölgelerdeki geyşa sayıları şöyle: Gion Kobu (82 geiko, 24 maiko); Pontocho (43 geiko, 5 maiko); Miyagawa-cho (39 geiko, 23 maiko); Kamishichiken (15 geiko, 8 maiko); ve Gion Higashi (11 geiko, 5 maiko)

Kyoto’nun en önemli Geyşa bölgesi Gion, bir Şinto tapınağı olan Yasaka Tapınağı çevresini resmediyor. Bu tapınak hastalıkları engellemesi ve refahı arttırmasıyla bilindiği için seyyahların gözde ziyaret yerlerinden biri. Zengin tüccarların katkısıyla büyümüş  ve erken Edo döneminde yeniden inşa edilmiş. 1886’da böyle büyük bir alan haline gelmiş ve idari sebeplerden ötürü valilik yönetimi tarafından Gion Kobu ve Gion Higashi olarak iki bölgeye ayrılmış.

Bu beş çiçek bölgesi, yıllık dans gösterileri düzenliyorlar ve bu gösteriler birbirleri arasındaki farkın ayrışmasını sağlıyor. Her bölgenin kendine ait bir tiyatrosu var.  Bu gösterilerin tarihi 1872’ye kadar gidiyor. Gion “Miyako Odori” (Dance of the Capital) (Başkentin Dansı), ve Pontocho “Kamogawa Odori” (Kamogawa Dance) (Kamo nehri dansı) ile biliniyor. Bu danslar şehrin kültürel hayatını desteklemek ve  sonbahar döneminde gelen turistlerin ilgisini çekmek için düzenleniyor. Diğer bölgeler de daha sonra kendilerine ait bir sonbahar programı geliştiriyorlar

Geyşaların dansının adı Kyo mai. Daha önce Geyşalık yapmış olan Iwasaki Mineko şöyle tanımlıyor bu dansı:

“Geleneksel Japon dansı, batı dansından çok büyük farklılık gösterir. Özel ayakkabılardan ziyade beyaz keten “tabi” çoraplarla yapılır. Hareketler, balenin tersine, yavaştır ve kişinin gökyüzüyle değil de zeminle ilişkisine odaklanır. Ama aynı bale gibi, sergilenen hareketler güçlü kasları  ve bireysel bir nokta oluşturmak için bir araya gelen belirlenmiş özelliklerin (kata) öğretilmesini gerektirir.”

Dansların çoğu dramadaki gibi kaybedilmiş bir aşkın arkasından melankoli hikayeleri anlatır. Dansın içeriği geleneksel tiyatrodan esinlenmiştir. Noh tiyatrosunda olduğu gibi yelpazeyi döndürürken yapılan hızlı kısa adımlardan oluşur. Bunraku (kukla tiyatrosu) da olduğu gibi, bebek gibi hareketler vardır. Ve Kabuki tiyatrosundaki gibi kibar baş hareketlerinden oluşan pozlar vardır.

Gion’da bir Yürüyüş

Japonya’da, şu anda ziyaretçileri eğlendirmek üzere lisanlı olan tek bir bölge var: Gion Kobu. Irie Atsuhiko şöye yazmış: “Japonların kendisi için bile, Gion’a gitmek, yabancı bir ülkeyi ziyaret etmek gibidir.” Gerçekten de ne zaman Gion’a gitsem ve bir yere otursam, yanımdaki Japonlarla sohbet ettiğimde, pek çoğunun Osaka’dan, Tokyo’dan, sadece bu bölgeyi görmek için geldiğine tanık oluyorum.

Çiçek bölgelerini temsil eden iki çeşit bina var: ochaya (çay evleri) ve okiya (geyşaların misafirhaneleri). Çay evleri geyşaların kamusal alanlarını resmediyor. Çay evleri kafesli pencereleri olan,  iki katlı tahta binalarda kuruluyor ve girişinde isimlerinin yazılı olduğu noren (asılı çamaşırlar) bulunuyor. Çay evlerinin içinde ise geleneksel tatami zemin ve tokonoma denilen cumbalar bulunuyor.

Okiya, geyşaların kadınlardan oluşan “aile bireyleri” ile yaşadıkları özel alanları. Okiyanın sahibi anne rolünü üstlenir, onun altında bir ya da iki genç geiko bulunur ve bunlara “büyük kızkardeşler” denilir, maiko ise “küçük kız kardeş” olarak bilinir.  Bir de shikomi adında evin hizmetçisi olarak çalışan biri olabilir. Evin kapıları erkeklere kapalıdır ancak bazen kimonolarını giymelerinde yardıma gelen biri olabilir. Okiyada sistem miras yoluyla ilerler. Evin sahibi kendisinden sonraki mirasçısını seçer.

Okiyalar, kendilerine gelen kız çocuklarının bir kelebek misali gösterişli bir geyşaya dönüştükleri yerlerdir. Geyşalık eğitimi 5 yıl sürebilir. Bu kızlar herhangi bir maaş almazlar, kendi harcamaları okiyanın sahibi “anneler” tarafından onlar adına ödenir. Gelenek, maikoların her ay farklı bir kimono giymesini dikte eder ve zaman zaman yapılan gösteriler için farklı kimonolar giyilmesi gerekir. Bunlardan da bazıları okiyalarda kendilerine verilir, bazıları da kendilerine eğitim masraflarıyla birlikte borç olarak yazılır.

Kariyerlerinin başında maikoların San-san-kudo (üç-üç-dokuz) denilen shinto geleneklerindeki evlilik törenine benzer bir törene katılması beklenir. Bu tören iki kadından oluşur, her üç kaptan üç yudum alırlar. Evlilikte olduğu gibi maiko partnerine referansla yeni bir isim alır.

Maikolar için yaşam hiç bitmeyen bir öğrenme süreci gibidir. Sabah dersleri dans, shamisen, japon davulu, flüt, çiçek düzenleme sanatı-ikebana, çay seremonisi ve kaligrafi gibi geleneksel sanat dallarını içerir. Bunların içinde dans en yüksek prestije sahip olandır. Maiko dans eden kişi anlamı taşır. Öğleden sonraları kıyafetlere ve makyaja ayrılır: tek başına yapıldığında  maikoların yaptığı beyaz makyaj 45 dakika sürer. Akşamlar, maikoların minarai (bakmak ve öğrenmek) zamanıdır. Ozashiki adındaki partiler, geyşaların görevlerinin merkezindedir ve akşamüstü 18.00'den sonra başlar. Burda küçük gruplardan oluşan misafirler yiyip içerlerken eğlendirilirler. Partilerin gerçekleştirildiği çay odalarında bazen mutfak olmaz ve yemek dışardan sipariş verilir. Klasik bir geyşa töreni, iki geyşanın en fazla beş misafire hizmet etmesinden oluşur ve iki ile üç saat arasında değişir süresi.

Eğlendirme amaçlı geyşalar iki çeşittir: dansta uzmanlaşanlar ve shamisen çalıp, şarkı söyleyenler. Geyşaların söyledikleri kısa şarkılar kouta, uzun şarkılar nagauta olarak bilinir.

Geyşalara Dair İmajlar

Geyşaların çoklukla fahişe olarak resmedilmesi hiçbirimize yabancı değildir sanırım. 1000 yıllık tarihi olan bir geleneği bu şekilde azımsamak ve yanlış kodlamak hala daha yapılan en büyük yanlışlardan biri.

Pek çok imajı var geyşaların: ayaklar altına alınmış kurbanlar, sanatın en iyi örneği, güzelliğin simgesi, seks objesi, ya da japonluğu en çok temsil eden kurum. Bu imajlara dair en güzel cümleyi Dougil şöyle ifade ediyor:

“The imagery often says more about the observer than the observed. For some of the geisha is a fetishized male fantasy, for others the ultimate expression of feminine.”

“Geyşaya yönelik imajlar çoğunlukla gözlemlenenden daha çok gözleyene dair bir şey söylüyor. Bazıları için geyşa fetiş haline getirilmiş bir erkek fantezisi, bazıları içinse kadınlığın en uç temsiliyetidir.”

Herkes kendi görmek istediği şekilde algılıyor geyşaları ve geyşalığın tarihini, kültürel anlamını bilmeden sadece imajlarla konuşmak aslında yapılması gereken en son şey.

Cinsel olarak her an hazır geyşa imajı kimi filmlerle yeniden üretilmiştir: 1956 yapımı The Teahouse of the August Moon ve  1958 yapımı The Barbarian and the Geisha bunlardan ikisi.

Geyşalığa dair hala yanlış bilinen konulardan biri de “Bir Geyşanın Anıları” kitabı ve filminde bahsi geçen “mizuage”, “bekaretin verilmesi” geleneği. Bakire kızların iyi ailelere yüksek bir mebla karşılığında verilmesi. Bu gelenek kesinlikle devam etmese de geyşalık imajlarında hala  karşımıza çıkması üzücü.

“Bir Geyşanın Anıları” kitabından uyarlanan film geyşalığa dair pek çok şeyi resmetse de kimi yanlış imajları yeniden ürettiği bir gerçek. Arthur Golden kitabını yazarken Kyoto’da geyşalık yapan Iwasaki Mineko kendisine yardım etmiş. Hem hayat hikayesini anlatmış hem de perde arkasındaki gerçekleri.  Ancak kitap Japoncaya çevrildikten sonra Iwasaki hayal kırıklığına uğrayarak şunu söylüyor: “ Hara-kiri yaparak kendimi öldürmeyi düşündüm” “Geyşalar fahişe değildir, gösteri sanatçısıdırlar, ancak yazar geyşalar bedenlerini satıyorlarmış gibi yazmış ve bu asla böyle değil.” Daha sonra Iwasaki kendi otobiyografisini yazıyor ve 2002’de yayımladığı “Geisha of Gion” adındaki kitabıyla o da uluslararası alanda çok satıyor. Ve gerçek hikayesiyle.

Bugün, Kyoto’nun tamamında- bütün çiçek bölgelerinde- sadece 190 geyşa ve 65 maiko kalmış. Ve de bu düşüş, modernleşmenin etkisiyle ilintilendiriliyor. Yeni kuşak Japonların geleneklerine ve kendi kültürlerine yönelik ilgilerini kaybettiğinin işareti olarak yorumlanıyor.


Gelecekte geyşalara ne olacağı yönünde tartışmalar sürüyor, turist bölgeleri olarak korunmalı mı geyşaların yaşadığı yerler, yoksa kapatılmalı mı? Ama bugun için geyşalar hala Kyoto sokaklarında tarihin, kültürün ve sanatın birer sembolü. 1000 yıllık tarihi olan bir kültürel unsuru yanlış imajlarla kaybetmek yerine, bu geleneğin doğru anlatılmasına yönelik daha fazla yapım olmalı diye düşünüyorum.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Kadına Yönelik Şiddet, 14 Şubat ve Japonya'da kadın-erkek ilişkileri üzerine

Kenzaburo Oe, Kişisel Bir Sorun

Fuji Gölleri ve Fuji Dağı'na Tırmanış