Kyoto: Geyşaların Kenti / City of Geisha
Kyoto: Geyşaların Kenti
Kyoto: City of Geisha
Yazımda, John Dougill'in Kyoto: A Cultural History kitabının, City of Geisha bölümünden çeviriler bulunuyor.
Geyşalar üzerine yazmak ne
zamandır aklımda. Shimogamo Shrine’da Tayu olma törenine katıldığımdan beri, aklımda. Fushimi
Inari Tapınağı’na tırmanışımız, “Bir Geyşanın Anıları” filmindeki ana karakter küçük Chiyo‘nun tapınak içinden
geçişini anımsattı bana ve filmi yeniden izlemek istedim.
Nitekim 1997’de
Amerikalı yazar Arthur Golden tarafından yazılan “Bir Geyşanın Anıları” 34 dile
çevrilmiş ve ingilizce baskısı dört milyondan fazla satmış. Kitaptan uyarlanan film de 3 dalda Oscar
kazanmış. Ancak bu filmin geyşalığın pek çok özelliğini yansıttığını söylemek
zor, kültür tarihi açısından. Elbette izleyiciye çok geniş bir perspektif
sunuyor, elbette geçmişine, tarihine dair izler yakalamak zor bir film
içerisinde. O nedenle de sadece filmi tekrarlara düşerek anlatmak yerine,
elimdeki Kyoto Rehberimdem okuduğum geyşalar
hakkındaki bölümden bilgiler paylaşacağım.
Bu anlamda kah filmden kah
kitaptan bölümlerle genel bir giriş yapmaya çalşacağım geyşalığa. Kyoto
rehberim dediğim kitap sıradan bir rehber değil. Kyoto’da Ryokoku
Universitesi’nde “British Studies”
alanında profesör olan John Dougill’in 2006 basımlı KYOTO: A Cultural History adlı kitabı.
Kitabın içeriği hakkında kısa bir
bilgi vereyim, 11 bölümden oluşuyor.
Bölüm 1: Kammu Şehri (Heian
Dönemi)
Bölüm 2:Genji Şehri (Heian Dönemi)
Bölüm 3: Budizm Şehri (Heian-Kamakura)
Bölüm 4:Heike Şehri (Heian-Kamakura)
Bölüm 5: Zen Şehri (Kamakura-Muromachi)
Bölüm 6: Noh Şehri (Muromachi)
Bölüm 7: Birliğin Şehri
(Azuchi-Momoyam)
Bölüm 8: Çay Şehri (Momoyama)
Bölüm 9: Geleneğin Şehri (Edo)
Bölüm 10: Geyşa Şehri (Edo)
Bölüm 11: Japonluğun Şehri (Meiji
ve sonrası)
Şimdilik Chapter 10, City of Geisha chapterından notlar...
Öncelikle geiko, geyşalara verilen yerel isim. Bir de maiko var, maikolar da geyşalardan genç, stajyer geyşa anlamı taşıyor. Bugün hala Gion'da yürürken bir geiko ve bir maiko görmemizin sebebi maikoların geyşalığı, geyşalardan öğreniyor olması. Maikoların ve geyşaların kıyafetleri de birbirinden farklılık gösteriyor. Maikoların kimonoları daha renkli ve daha parlakken, geyşalarınki özellikle 30lu yaşlarında daha az renkli hale geliyor, makyaj stilleri de değişiyor, giydikleri terlikler ve kimonun arkasında bağladıkları obinin bağlama şekli de.
Geyşanın anlamı: art person,
sanatçı kişi. Ayrıca buna ek olarak dostluk göstermenin inceliklerini bilen
kişi olarak da değerlendiriliyor. Davranışın her detayı, konuşulan ve dile
getirilen her şeyin mükemmel olması amaçlanıyor. Bir geyşanın değerler sistemi
güzel bir kimonoya yönelik aşkı, zarafet içindeki öz-disiplini ve geleneksel
yeteneklerdeki ustalığı kapsıyor.
Tarihsel olarak bakıldığında geyşalık
Edo dönemine uzanıyor. Aslında geyşalığa giden yol denebilir buna, yazarın
terminolojisiyle “pleasure quarters”, “zevk bölgeleri.” Bu yerler daha çok erkekler için dizayn edilmiş, fahişelerin,
muhabbet tellallarının, müzisyenlerin olduğu bir yer. Edo’da, Osaka’da ve
Kyoto’da farklı yerlerde var ancak daha sonra imparatorluk sarayının yanında
bir geneleve dönüşüyor hepsi. En meşhur olanının adı Kyoto’daki Shimabara. Hideyoshi tarafından 1589’da böyle yerlerin
resmiyet kazanması için lisanslı hale geliyor genelevler. 1641’de imparatorluk
sarayının yanından Nishi Hongan-ji Tapınağının yanına taşınıyor. Yanındaki bu
tapınak gibi hendek ve kapıdan oluşan duvarla çevriliyor. Yereldekilere göre bu
görüntü Budizm’le hedonizmi bir araya getiren eğlenceli bir manzara sunuyor. Seks
ve din, bu iki endişe duyulan alan, birbirine yakın olmanın heyecanını yaşıyorlar.
Tayu
Kadınlar, güzelliğe ve başarıya
göre bir hiyerarşik düzenin parçası oluyorlar.
Elitlere tayu deniliyor,
tayular yetenekleri zenginlere ayrılan bir çeşit fahişeler. Onlara ayrılan
dünya soylulardan sonra geliyor, prenseslere verilen isimlere benzer isimler
veriliyor onlara. Randevularına gidecekleri zaman şemsiyelerini taşıyan bir
taşıyıcı onlara eşlik ediyor, aristokratların geçit törenlerinde
deneyimledikleri gibi. Shimogamo Shrine’da izlediğim Tayu töreninde de aynı
anlatıldığı gibi şemsiye taşıyıcısı görecektim:
Tayular eğlendirme amaçlı
eğitiliyorlar ve yetenekleri arasında soylulara kısıtlama getirilen ancak daha
sonra ticaretle uğraşan sınıf arasında yaygın hale gelen sanat dalları var.
Çaldıkları enstrümanın adı shamisen,
on beşinci yüzyılda Okinawa’dan getirilen üç telli bir çalgı. Kedi derisinden
yapılıyor ve tahta ve fildişinden oluşan bir pena ile parmakla çalınıyor.
Tayuların kıyafetleri de karşısındaki
etkilemek için seçiliyor. Tayuların kıyafetleri Japon tarihinde en ince detayla
donatılmış kıyafetler ve Heian aristokratlarının kıyafetlerinden bile daha
ihtişamlı kıyafetler olduğu söyleniyor. Kıyafetlerine yönelik pek çok detayın
arasında en öne çıkan detay, kimonoların arkasına bağlanan obilerin Tayularda
önden bağlanması. Bu evli kadınlar arasında yaygın olarak uygulanan bir gelenek
olsa da tayular da gece için bağlandıklarını gösterir şekilde bunu yapıyorlar.
Shimabara, 1958’de fahişeliğin
yasaklanması kanunun ortaya çıkmasıyla kapatılıyor. Tayuların hikayeleri
arasında, zevk bölgelerinde çalışan kadınların bu bölgelerden kaçma ya da her şeyi göze alan intihar
girişimlerine yönelik hikayeler var. Tayuların içinde bulundukları durum
güvensiz, yaptıkları iş “kötü” ve de gelecekleri güvencesiz.
Tayuların en parlak dönemi on
yedinci ve onsekizinci yüzyıllarda yaşanıyor. Daha sonra başarılarıyla birlikte
yetenekleri de azalıyor ve bundan sonra ziyaretçiler için dans ve müzik
yetenekleri olanlar çağrılmaya başlanıyor ve bu “geyşa” denilen yeni bir meslek
alanı yaratıyor. Statü olarak tayulardan daha aşağıda olan geyşalar, Shimabara
fahişelikte tekel hale geldiğinde, çay odalarındaki eğlence anlayışıyla
birlikte ortaya çıkmaya başlıyorlar.
Notes from Tayu Ceremony in Shimogamo Shrine
Historical information about Tayus from John Dougill's book: Kyoto : A Cultural History.
"Tayus were the objects of Pleasure Quarters, particularly during Edo times. Within the compound women were divided into a hierarchy according to beauty and accomplishment. The elite were the tayu, a type of courtesan whose favours were reserved for the rich. Their world was modeled after that of nobility; they were given names similar to those of princesses, and their "ladies-in-waiting- addressed them in the deferential language of court. When they went on assignments, they were accompanied by parasol bearers in the kind of processions enjoyed by the aristocracy.
The tayu were trained as entertainers, and among their skills were arts that had previously been restricted to the nobility, but were now being spread among the merchant class. The instrument they favoured was the shamisen, a kind of three- stringed banjo imported from Okinawa during the fifteenth century.
…..
The heyday of the tayu was in the seventeenth and eighteenth centuries. Their skills declined with their success and they began to call on others trained in dance and music to perform for their guests. These belonged to a new profession, called geisha.”
We do know how many geishas still living in Kyoto, how about Tayus? We know that, even if they were working as a type of courtesans before, after the anti-prostitution law enacted in 1958, it would not have been possible to work as they did in the past. So, what would be the meaning of being Tayu in todays Kyoto? It is an area that should definitely be investigated…
Tayu Olma Töreninden Notlar
Yazının başında söylediğim gibi
bir kaç hafta önce Shimogamo Tapınağı'nda bir Tayu olma törenine katıldım.
Kyoto'da çok az kaldığı için Tayuluğa geçiş töreni geleneksel bir öneme sahip.
Öğrendiğim kadarıyla bu Tayu olma törenini fotoğraflardaki Tayu kendi blogundan duyuruyor ve medyayı özellikle çağırmıyor çok kalabalık olmaması için. Ancak yine de fotoğraflardan da görüldüğü gibi inanılmaz kalabalıktı. Bazı kişiler de tesadüfen ordaydı, yanımdaki kadın Tayu görünmeden once insanların ne beklediğini soruyordu bana. O sırada tesadüfen ziyaret ediyordu Shimogamo Shrine'ı. Ancak yine de NHK dahil pek çok televizyon kanalı Tayu seremonisini bekliyordu.
Then, Tayu, with more than twenty layers of kimono, obi, make up, high hilled shoes, parasol bearers, two representative girl children in front of her, she appeared.
Walking differently (in comparison to Geisha) into the crowded. As in the past, the ceremony was proving that they are still in the center of every kind of public curiosity. Several pictures of her were taken when she was closer to the people, the woman beside Tayu was requesting to open the way for Tayu to walk.
After a short walk towards Shrine they went into the Shrine and prayed there
After a short walk towards Shrine they went into the Shrine and prayed there
Bir süre onları bekledikten sonra dışarı çıktılar. Tapınağın karşısındaki alana geçip dans gösterisini bekledik sonra. Şunlar da dans gösterisinden kareler:
Then we waited her traditional dance.
Two girls were sitting beside her, then she started to dance.
Son fotoğrafta geleneksel Japon dansına
yönelik özellliği görüyoruz: gökyüzünden çok zeminle ilişkileri önemli. Dougil'in,Kyoto, A Cultural History kitabında Iwasaki Mineto adındaki geyşa geleneksel Japon dansını böyle tanımlıyor.
In the last picture, we see the general characteristic of traditional Japanese dance, the relation between ground, rather than the sky (described by Iwasaki Mineko, former geisha, Dougill, A Cultural History, p. 184)
Dansa nasıl hazırlandığını şuraya yükledim / While she is preparing for the dance
Ve burda da dansı: Her dance can be found in this link
Geleneksel dansından sonra bir şekilde töreni duyup gelmiş televizyonlara röportaj veriyor Tayu.
After her traditional dance, while Tayu is doing an interview with the representatives of TV canals who were somehow informed about the ceremony.
Yeni Bir Meslek: Geyşalık
Edo döneminde, Japonya ‘ya yeniden
barış geldi ve Kyoto’yu ziyaret eden seyyahların sayısında inanılmaz bir artış
oldu. Pek çok seyyah için din en önemli sebeplerin başında geliyordu bu
yolculuklar için. Ancak seyyahların ihtiyacını karşılamak için ziyaret edilen
popüler yerlere çay evleri kurulmaya başlandı. Bu bölgelerde odoriko denilen genç kızlar tarafından
Kabuki’ ye benzer gösteriler düzenleniyordu. Bu çay evleri önemli buluşma
merkezleri olmaya başladı ve bazıları da erkekler için gece kulubü halini
almaya.
Ve ilk Geyşalar Erkek!
Evet, bu herhalde çok azımızın
bildiği bir durum. Ancak geyşa kavramı ilk kez 1750’de erkek
refekatçiler için kullanılıyor. Bu erkekler shamisen çalıyor ve de
ziyaretçilerle sohbet ediyor. 1779’da bu yeni meslek resmi olarak
düzenlendiğinde, kadınlar da kendilerine önerilen bu meslek grubu içinde yer
almaya başlıyor. Kadın geyşaların popüleritesi iyice arttığından, erkek
geyşalar görünmez olmaya başlıyor ancak hala bugun Tokyo’da bir grup erkek geyşa
var! Edo’nun geyşaları en çok bilinenler olsa da, Meiji döneminde Kyoto’nun
geyşaları daha ünlü hale geliyor. Geyşa faaliyetleri çay odalarında yapılıyor ve
imparatorluk başkentine gelen samuraylar akşamlarını geyşalarla geçiriyorlar.
Geyşaların en çok arttığı dönem
1920’ler, bu yıllarda toplamda 80, 000 geyşa olduğu tahmin ediliyor. Kırsalda
yaşayan aileler kızlarını geyşa olmak üzere satmaya zorlandıklarından,
adayların sayısında bir azalma yaşanmıyor.
İkinci Dünya Savaşıyla birlikte, Kyoto’nun
eğlence merkezlerinin faaliyetleri de geçici olarak duruyor. Sonra tekrar
açılsa da hiç bir zaman savaş öncesine dönülmüyor.
Flower Districts- Hanamachi-Çiçek Bölgeleri
Modern Kyoto’da geyşaların yaşadığı alanlar, Çiçek Bölgeleri
diye geçiyor. İlk olarak on sekizinci yüzyılda, çay evleri eğlence merkezleri
olarak lisanslı hale getirildiğinde kurulmuş. 2004 rakamlarına göre bu
bölgelerdeki geyşa sayıları şöyle: Gion Kobu (82 geiko, 24 maiko); Pontocho (43
geiko, 5 maiko); Miyagawa-cho (39 geiko, 23 maiko); Kamishichiken (15 geiko, 8
maiko); ve Gion Higashi (11 geiko, 5 maiko)
Kyoto’nun en önemli Geyşa bölgesi
Gion, bir Şinto tapınağı olan Yasaka Tapınağı çevresini resmediyor. Bu tapınak
hastalıkları engellemesi ve refahı arttırmasıyla bilindiği için seyyahların
gözde ziyaret yerlerinden biri. Zengin tüccarların katkısıyla büyümüş ve erken Edo döneminde yeniden inşa edilmiş.
1886’da böyle büyük bir alan haline gelmiş ve idari sebeplerden ötürü valilik yönetimi
tarafından Gion Kobu ve Gion Higashi olarak iki bölgeye ayrılmış.
Bu beş çiçek bölgesi, yıllık dans
gösterileri düzenliyorlar ve bu gösteriler birbirleri arasındaki farkın
ayrışmasını sağlıyor. Her bölgenin kendine ait bir tiyatrosu var. Bu gösterilerin tarihi 1872’ye kadar gidiyor.
Gion “Miyako Odori” (Dance of the Capital) (Başkentin Dansı), ve Pontocho “Kamogawa
Odori” (Kamogawa Dance) (Kamo nehri dansı) ile biliniyor. Bu danslar şehrin
kültürel hayatını desteklemek ve sonbahar döneminde gelen turistlerin ilgisini
çekmek için düzenleniyor. Diğer bölgeler de daha sonra kendilerine ait bir sonbahar
programı geliştiriyorlar
Geyşaların dansının adı Kyo mai. Daha önce Geyşalık yapmış
olan Iwasaki Mineko şöyle tanımlıyor bu dansı:
“Geleneksel Japon dansı, batı
dansından çok büyük farklılık gösterir. Özel ayakkabılardan ziyade beyaz keten “tabi”
çoraplarla yapılır. Hareketler, balenin tersine, yavaştır ve kişinin gökyüzüyle
değil de zeminle ilişkisine odaklanır. Ama aynı bale gibi, sergilenen hareketler
güçlü kasları ve bireysel bir nokta
oluşturmak için bir araya gelen belirlenmiş özelliklerin (kata) öğretilmesini
gerektirir.”
Dansların çoğu dramadaki gibi
kaybedilmiş bir aşkın arkasından melankoli hikayeleri anlatır. Dansın içeriği
geleneksel tiyatrodan esinlenmiştir. Noh tiyatrosunda olduğu gibi yelpazeyi
döndürürken yapılan hızlı kısa adımlardan oluşur. Bunraku (kukla tiyatrosu) da
olduğu gibi, bebek gibi hareketler vardır. Ve Kabuki tiyatrosundaki gibi kibar
baş hareketlerinden oluşan pozlar vardır.
Gion’da bir Yürüyüş
Japonya’da, şu anda ziyaretçileri
eğlendirmek üzere lisanlı olan tek bir bölge var: Gion Kobu. Irie Atsuhiko şöye
yazmış: “Japonların kendisi için bile, Gion’a gitmek, yabancı bir ülkeyi
ziyaret etmek gibidir.” Gerçekten de ne zaman Gion’a gitsem ve bir yere
otursam, yanımdaki Japonlarla sohbet ettiğimde, pek çoğunun Osaka’dan, Tokyo’dan,
sadece bu bölgeyi görmek için geldiğine tanık oluyorum.
Çiçek bölgelerini temsil eden iki
çeşit bina var: ochaya (çay evleri)
ve okiya (geyşaların misafirhaneleri).
Çay evleri geyşaların kamusal alanlarını resmediyor. Çay evleri kafesli pencereleri
olan, iki katlı tahta binalarda
kuruluyor ve girişinde isimlerinin yazılı olduğu noren (asılı çamaşırlar) bulunuyor. Çay evlerinin içinde ise
geleneksel tatami zemin ve tokonoma denilen cumbalar bulunuyor.
Okiya, geyşaların kadınlardan oluşan “aile bireyleri”
ile yaşadıkları özel alanları. Okiyanın sahibi anne rolünü üstlenir, onun
altında bir ya da iki genç geiko bulunur ve bunlara “büyük kızkardeşler”
denilir, maiko ise “küçük kız kardeş” olarak bilinir. Bir de shikomi
adında evin hizmetçisi olarak çalışan biri olabilir. Evin kapıları erkeklere
kapalıdır ancak bazen kimonolarını giymelerinde yardıma gelen biri olabilir.
Okiyada sistem miras yoluyla ilerler. Evin sahibi kendisinden sonraki
mirasçısını seçer.
Okiyalar, kendilerine gelen kız
çocuklarının bir kelebek misali gösterişli bir geyşaya dönüştükleri yerlerdir.
Geyşalık eğitimi 5 yıl sürebilir. Bu kızlar herhangi bir maaş almazlar, kendi
harcamaları okiyanın sahibi “anneler” tarafından onlar adına ödenir. Gelenek,
maikoların her ay farklı bir kimono giymesini dikte eder ve zaman zaman yapılan
gösteriler için farklı kimonolar giyilmesi gerekir. Bunlardan da bazıları
okiyalarda kendilerine verilir, bazıları da kendilerine eğitim masraflarıyla
birlikte borç olarak yazılır.
Kariyerlerinin başında maikoların San-san-kudo (üç-üç-dokuz) denilen
shinto geleneklerindeki evlilik törenine benzer bir törene katılması beklenir. Bu
tören iki kadından oluşur, her üç kaptan üç yudum alırlar. Evlilikte olduğu
gibi maiko partnerine referansla yeni bir isim alır.
Maikolar için yaşam hiç bitmeyen
bir öğrenme süreci gibidir. Sabah dersleri dans, shamisen, japon davulu, flüt,
çiçek düzenleme sanatı-ikebana, çay seremonisi ve kaligrafi gibi geleneksel
sanat dallarını içerir. Bunların içinde dans en yüksek prestije sahip olandır.
Maiko dans eden kişi anlamı taşır. Öğleden sonraları kıyafetlere ve makyaja
ayrılır: tek başına yapıldığında maikoların yaptığı beyaz makyaj 45 dakika
sürer. Akşamlar, maikoların minarai (bakmak
ve öğrenmek) zamanıdır. Ozashiki
adındaki partiler, geyşaların görevlerinin merkezindedir ve akşamüstü 18.00'den
sonra başlar. Burda küçük gruplardan oluşan misafirler yiyip içerlerken
eğlendirilirler. Partilerin gerçekleştirildiği çay odalarında bazen mutfak
olmaz ve yemek dışardan sipariş verilir. Klasik bir geyşa töreni, iki geyşanın
en fazla beş misafire hizmet etmesinden oluşur ve iki ile üç saat arasında
değişir süresi.
Eğlendirme amaçlı geyşalar iki
çeşittir: dansta uzmanlaşanlar ve shamisen çalıp, şarkı söyleyenler. Geyşaların
söyledikleri kısa şarkılar kouta,
uzun şarkılar nagauta olarak bilinir.
Geyşalara Dair İmajlar
Geyşaların çoklukla fahişe olarak
resmedilmesi hiçbirimize yabancı değildir sanırım. 1000 yıllık tarihi olan bir
geleneği bu şekilde azımsamak ve yanlış kodlamak hala daha yapılan en büyük
yanlışlardan biri.
Pek çok imajı var geyşaların:
ayaklar altına alınmış kurbanlar, sanatın en iyi örneği, güzelliğin simgesi,
seks objesi, ya da japonluğu en çok temsil eden kurum. Bu imajlara dair en
güzel cümleyi Dougil şöyle ifade ediyor:
“The imagery often says more about
the observer than the observed. For some of the geisha is a fetishized male
fantasy, for others the ultimate expression of feminine.”
“Geyşaya yönelik imajlar
çoğunlukla gözlemlenenden daha çok gözleyene dair bir şey söylüyor. Bazıları için
geyşa fetiş haline getirilmiş bir erkek fantezisi, bazıları içinse kadınlığın
en uç temsiliyetidir.”
Herkes kendi görmek istediği
şekilde algılıyor geyşaları ve geyşalığın tarihini, kültürel anlamını bilmeden
sadece imajlarla konuşmak aslında yapılması gereken en son şey.
Cinsel olarak her an hazır geyşa
imajı kimi filmlerle yeniden üretilmiştir: 1956 yapımı The Teahouse of the August Moon ve 1958 yapımı The Barbarian and the Geisha bunlardan ikisi.
Geyşalığa dair hala yanlış bilinen
konulardan biri de “Bir Geyşanın Anıları” kitabı ve filminde bahsi geçen “mizuage”,
“bekaretin verilmesi” geleneği. Bakire kızların iyi ailelere yüksek bir mebla
karşılığında verilmesi. Bu gelenek kesinlikle devam etmese de geyşalık imajlarında
hala karşımıza çıkması üzücü.
“Bir Geyşanın Anıları” kitabından
uyarlanan film geyşalığa dair pek çok şeyi resmetse de kimi yanlış imajları
yeniden ürettiği bir gerçek. Arthur Golden kitabını yazarken Kyoto’da geyşalık
yapan Iwasaki Mineko kendisine yardım etmiş. Hem hayat hikayesini anlatmış hem
de perde arkasındaki gerçekleri. Ancak
kitap Japoncaya çevrildikten sonra Iwasaki hayal kırıklığına uğrayarak şunu
söylüyor: “ Hara-kiri yaparak kendimi öldürmeyi düşündüm” “Geyşalar fahişe
değildir, gösteri sanatçısıdırlar, ancak yazar geyşalar bedenlerini
satıyorlarmış gibi yazmış ve bu asla böyle değil.” Daha sonra Iwasaki kendi
otobiyografisini yazıyor ve 2002’de yayımladığı “Geisha of Gion” adındaki kitabıyla
o da uluslararası alanda çok satıyor. Ve gerçek hikayesiyle.
Bugün, Kyoto’nun tamamında- bütün
çiçek bölgelerinde- sadece 190 geyşa ve 65 maiko kalmış. Ve de bu düşüş,
modernleşmenin etkisiyle ilintilendiriliyor. Yeni kuşak Japonların geleneklerine
ve kendi kültürlerine yönelik ilgilerini kaybettiğinin işareti olarak
yorumlanıyor.
Gelecekte geyşalara ne olacağı
yönünde tartışmalar sürüyor, turist bölgeleri olarak korunmalı mı geyşaların
yaşadığı yerler, yoksa kapatılmalı mı? Ama bugun için geyşalar hala Kyoto
sokaklarında tarihin, kültürün ve sanatın birer sembolü. 1000 yıllık tarihi
olan bir kültürel unsuru yanlış imajlarla kaybetmek yerine, bu geleneğin doğru
anlatılmasına yönelik daha fazla yapım olmalı diye düşünüyorum.
Yorumlar
Yorum Gönder