Yozgat Blues'a Dair

Yozgat Blues'a Dair
14 Aralık 2013 (Eski blogtan)
Yazıldı, çizildi çok çok. Oldukça çok hatta. Bir senarist için, bir yönetmen için oyuncular için ne büyük mutluluk elbette.
Üretilen bir eserin hakkında yazılması,çizilmesi, eserin izlenmesi, paylaşılması, çoğaltılması.
Önce izledim, sonra okudum hakkında yazılanları demeliyim aslında. Filme gitmeden önce beklentim Yozgat’a dair bir resmin içinde taşralılığın anlatılmasıydı. Ancak tabi her film ya da kitapta olduğu gibi eser sonrası hikaye de dönüşüyor, zihnimizdeki kurgular da değişiyor ve karakterler de değişyor ve dönüşüyor...
İstanbul’da bir AVM’de söylenen şarkı, metropolde verilen bir hayat mücadelesinin küçük br temsili. Ancak bu temsiliyetler üzerinden okuyoruz filmi. O nedenle neyi resmettiğini, neye karşılık geldiğini yorumlamak gerekiyor. İmgeler üzerinden yorumlamak filmi.
Yavuz, metropolde mutluluğu bulamamış bir karakter olarak karşımıza çıkar ancak bir yandan da orasının metropol olduğuna dair veriyi alışveriş merkezinin varlığından çıkarttığımızı da belirtelim. Çünkü mekanlardan ziyade karakterler üzerinden yorumlanması gereken bir film Yozgat Blues.
Yozgatta bir arkadaşından gelen teklifle Delila adlı barda sahne almak üzere yola çıkmayı planlar Yavuz. Kasiyerlik yapan ve çalıştığı Belediyede işlere yardımcı olan Neşe o anda devreye girer ve Yavuzla yola çıkar.
Neşe' de ve Yavuz'da ortak olan kentlerde nefes almak üzere kendilerini bulamamış olmalarıdır. İkisinde de var olan yorgunluk, taşraya gidildiğinde Neşe’de heyecana ve gidilen yere bağlılığa, Yavuzda ise kederli bir aşka ve hüzne dönüşür
.
Film boyunca söyledikleri tek şarkı Joe Dassin in "l’ete indien" şarkısıdır. Fransızca oluşundan olsa gerek taşrada bu şarkı tutmamıştır, bu şarkıyla Delilada iş yapamaz hale gelmişlerdir.
Ve bu sırada Neşe, kendine yeni hayatlar bulmuştur, biri hiç farkında olmadan iş hayatına dair, diğeri ise aşk hayatına dair..
Yavuz saçlarıyla yani onun kişiliğinin saklı tarafını simgeleyen peruğuyla ilgilenmesi için berber Kamil’le anlaşmıştır. Kamil her gün sahneye çıkmadan önce gelip Yavuz’un saçlarını düzeltir. Tabi sonra Neşe’ninkileri de…Neşe ile yakınlaşmaya başlarlar, önce çok arkadaş havasında sunulan yakınlaşma kareleri, Neşe’nin kendini buluşuyla, kendini taşrada daha özgüvenli hissetmesiyle, Kamil’in açmayı planladığı berber dükkanının tasarımıyla ilgilenmesiyle boyut değiştirir..
O süreye kadar Yozgat’ta Yozgatlılığı kısmen resmeden belki- türbanlı kızlarla pastanede buluşup, evleneceği kızı arayan Kamil, Neşe’de hem taşrayı hem kenti bulmuş gibidir. Kamil’in Neşe ile bira içtiği sahne, Kamil’in kenti resmeden bir kadınla da mutlu olmayı istediğine dair bir veri sunar izleyiciye. Elbette Neşe, Yozgat’ta bir berberle evlenmeyi isteyeyebilecek Neşe,  bütünüyle kenti resmetmez. Kentin taşraya bakan yüzüdür diyebiliriz. Mutluluğu ararken Yozgatta bulunca bırakmamak üzere planlara kaptırır kendini.
Özgüvenin arkasında da ona gelen iş teklifi de vardır, taşranın biraz zorlama şairinden.. Birlikte sahneye çıkarlar, o şarkı söyler, şair, radyocu, programcı arkadaşı ise şiirle eklemlenir asıl Neşe’nin götürdüğü sahne performasına.
Bu denklemde Yavuz, günden güne silikleşmekte ve taşrada kaybolmaktadır. Her gün yalnız yemek yer, yalnız dışar çıkar, yalnız dolaşır, Neşeyle mecburen paylaştıkları odadan Neşe’nin seslerini dinler, kahvaltı hazırlayışını özler, izler. Her gün peruğunu özenle takar.
Sadece bir gün Neşe’ye “dün gece geç geldin?” der, Neşe kahvaltı telaşında soruyu anlamaz bile. Ve Yavuz için bu da hüzün kaynağıdır. Yozgat’a birlikte geldiği Neşe ile bir şey yaşayamayacağını anlamanın getirdiği hüzünle geçirir günlerini.Üstelik  sahne performasından memnun kalınmadığı için kaldıkları otelin parasının ödenmemekte olduğunu sonradan öğrenir, Neşe'ye asla söylemez. Arabasını satılığa çıkarmak pahasına, borçlarını öder, gitme vaktinin geldiğini hisseder..
Yavuz, Neşe ve Kamil’in hikayesi aslında mutluluk peşinde koşan üç farklı insanın mutluluk ve hüzün hikayelerinin kesişim noktasını anlatmaktadır bize. Mutluluk taşrada küçük hayallerin gerçekleşmesi ve hep kurgulanan toplumsal normların hayata geçmesi kadar basittir aslında. Büyük şehirden geliyor olmaktan ziyade, büyük şehirde  deneyimlenmiş olan şeyler aranan mutluluğun düzeyini belirler... Beklentilerin düşmesidir belki mutluluk Neşe için, ya da belki de bunu hiç sorgulamadan gidilen yerdeki mutluluk kodlarının içinde tanımlamaktır kendini.
Kamil içinse "sütlü kahve içen türbanlı kadın"la evlenme hayalinden, "bira içen, şarkı söyleyen bir kadın"la evlenme hayaline dönüşmüştür mutluluk. Filmin olmayan kısımlarında ise izleyici Neşe ile Kamil’in birlikte kuaför dükkanı açtıklarını düşünmeden edemez.
Yavuz, Neşe’nin evlenme kararına verdiği tepkilerle izleyiciye hüsranını yansıtır ve Neşe’ye de çok önce ölmüş babasının cenazesine gideceğini söyler. Yavuz için başka bir arayış süreci başlayacaktır…
Ercan Kesal’ın ve Ayça Damgacı'nın filmdeki karakterler için biçilmiş kaftan olduklarını düşündüğümü belirterek bitireyim. Kent, taşra resimlemesinde içinde bulundukları karabasanlı kimlikler, taşrada aranan iç huzura dair bir zemin hazırlıyor her şeyden önce.
İzlenmeli.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Kadına Yönelik Şiddet, 14 Şubat ve Japonya'da kadın-erkek ilişkileri üzerine

Kenzaburo Oe, Kişisel Bir Sorun

Fuji Gölleri ve Fuji Dağı'na Tırmanış