Tapınak ve Ayak İzi (Derler ki Tapınaklar-1)


Tapınak Günceleri

Saymadım kaç tapınak geçtim ve saymadım kaçında kaç kere aynı şeyi hissettim. O son tapınakta, yine yeniden ayak izlerimi bırakırken, hep böyle hissedeceğim düşüncesi tapınak çatısından üstüme doğru gelmeye başladı ve bu düşünce ayak izlerimin arasına yerleşiverdi. Şimdi ne zaman adım atsam bir tapınağa, aynı ayak izinin taşıdığı o aynı düşünceyle dolaşıyorum. Farklılaşan tapınaklarda, farklılaşan insanların arasında ben aynı ayak izlerinin arasındaki o seslerin aldığı, hiç değişmeyen o hale bakıp duruyorum.

Etrafımdan insanlar geçiyor, bir kaç gülümseme. Tapınak çevresinde bırakılan ayak izleri. Başkalarının yollarının arasından geçiyorum. Öyleyken bile bir yol oluşuyor ayaklarımın çevresinde.  Bana ait bir yol. Hiç kimsenin geçmediği bu yoldan daha önce geçmediğime neredeyse eminim. Yine de bırakılan hep aynı ayak izi. Ayak izinden yükselen o ses hep aynı ses.  

Geçtiğim sayısız tapınaklar, belki bir Dejavu oyunu oynuyor bana, kendi gölgelerini hafızamın en derininde bir yere koyarak, gölgenin okunmasını engelliyor. Geride sadece boş bir karanlık kalıyor ve “burda mıydım?” sorusuna ısrarlı bir yanıt geliyor gölgeden: “yokum ben.”

Gizli bir Tapınak Şövalyesi’nin ayaklarımı beyaz bir güvercine dönüştürdüğünü ve benden habersiz ayaklarımın aldığı zarif, ürkek ve cesur halinin önceki dik başlı ayaklarıma rotasını şaşırttığını, kendisine bulutların arkasında bir yer bulduğunu ve attığım adımları bulutlardan gönderdiğini, bu yüzden bir bebek hafızasında ve bir güvercin hafifliğinde gizlenen aynı izlere sahip olduğunu düşünüyorum.

Üstelik, yine, o aynı ses.

İçimden yükselen o çok gürültülü sesleri sessizliğiyle bastırmaya çalışıyor. Öyle zarif ki, “sus” bile demiyor bana. Sanki “sus,” dese, zerafetinin büyüsü bozulacak ve  “sus” dediği için utanacak, çok utanacak. Çünkü bu ses, söylemez doğrudan, gösterir, tarif eder uzaktan, aslında öylesine tarif etmiştir ki çok önceden, her şey öylesine bu sese göre düzenlenmiştir ki, bana yeniden tarif etmesine gerek yoktur. Ancak yine de benden yükselen gürültülere “sus” demek gerekebiliyor bazen.

Beni tapınağa götüren güvercine dönüşmüş ayaklarım ise sesin kontrolüne çoktan girmiş, sessizce bırakıyor aynı izlerini.


                                                
                                                    Manpuku-ji Temple, Obaku, Kyoto 

Derler ki Tapınaklar ayak izlerini silermiş... Geriye bakıyorum hemen, izler aniden siliniyor. Bir adım daha atıyorum yine siliniyor izler. Tapınak kapısının çıkışına kadar aynı ayak izlerimi bırakıyorum, aynı sesi duyuyorum, ve geride seslerin silueti kalıyor yalnızca, bana güvercin ayakları bahşeden. Ayak izleri, yokluğa karışıyor.

Herkes tapınaktan çıkarken, yeniden, geriye, tapınak bahçesine bakıyorum. Ağaçlar selama duruyor, çimenler şöyle bir rüzgarını savuruyor ve rüzgar  bırakılan tüm ayak izlerini tapınak toprağının altına gönderiyor bahçenin öte yakasından.


Sonra hızla kapı kapanıyor. Ayak izlerim şimdi burda, Kyoto’nun güneyindeki Obaku’daki Çin tapınak mimarisine göre inşa edilen Zen Tapınağı Manpuku-ji Tapınağı’nın ardında kalıyor. Başka bir tapınakta onların bana ordan geçici olarak gönderileceğini ve sonra yeniden alınacağını biliyorum. Ses, fısıldıyor. Sadece sessizce dinliyorum. 

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Kadına Yönelik Şiddet, 14 Şubat ve Japonya'da kadın-erkek ilişkileri üzerine

Kenzaburo Oe, Kişisel Bir Sorun

Fuji Gölleri ve Fuji Dağı'na Tırmanış