Okinawa’ya Yolculuk: Zamami Adası Notları


Dalgalar Dedi ki: Gene Geleceksin!

Japonya’nın En Güneyinde,  Zamami Island Vapurunda

29 Şubat 2016


                            

                          Dünya güzeli Zamami Adası 

Dalgalarla çevriliyiz. Sağdan, soldan, aşağıdan ve yukardan iri iri dalgalar yüzümüze yüzümüze vuruyor.

Vapurun içindeyiz, ama bu dalgaların yüzümüze vurmasına engel olmuyor.

Böyle iri dalga görmemişim. Hiç bir şeye benzemiyor.

Arkasında bıraktığı beyazlıkların uzunluğu dalganın şiddetini anlamak için yeterli.

Arkaya bakıyorum. Alabildiğine uzanan beyazlığı görüyorum. Vapurun arka taraflarından en yakında görünen adaya karışır gibi duruyor.


                         



                                    


Başım dönüyor, midem bulanıyor.

Böyle bir sarsıntıyı hiç bir feribotta yaşamamışım. En son çok küçükken araba tutardı diye hatırlıyorum, yıllar geçmiş, trenler, otobüsler, uçaklar, vapurlar, tramvaylar, gelmiş geçmiş, yollara alışmışım, hep sevmişim, yol tutması benden bu yüzden mi uzak olmuş, düşünmemişim.

Şimdiyse  düşündüğüm ilk an. Bir vapur insanı bu kadar tutar mı? Bu kadar çalkalar mı vücudu?

Oluyormuş.

Etrafıma bakıyorum. Tek ben değilim yüzünün rengi değişen, beti benzi atan. Karnını, yüzünü tutan. 

Yanımda 2 Japon, bir kadın bir erkek. Kadın mütemadiyen bana bakıyor, vapurdaki tek yabancı olma ihtimalim yüksek.  Güzel mi  güzel. 70 yaşlarında. Vücudumun değişen hareketlerine göre o da tepki veriyor. Ağzımı tutunca üzülüyor, kötü hissetmeyeyim diye kafasını sallıyor, çok fena sallıyor, değil mi?

Evet, evet, çok fena sallıyor!  Gülümsüyorum.



Adam çokça dışarı bakıyor.

Onun yanında 80 yaşlarında başka bir kadın, minyon mu minyon, yere uzanmış, iyice küçük ve sevimli görünüyor gözüme. Elleriyle kolunu kapatmış, belli ki onun da midesi bulanıyor.  Onunla bir ortak noktamız daha var uzanmak dışında, görevlinin uzattığı kahverengi kusma torbalarına aynı anda uzanmış olmamız.

Bu torbaları görevli dağıtırken önce anlamıyorum, malum yola yeni çıkmışız, deniz güzel, vapur güzel, yol güzel, yolculuk güzel, insanlar güzel, o vakte kadar hayatımda deniz tutmamış beni,  aklıma kötü bir şey gelmiyor.

Kahverengi poşetler,  80 yaşlarındaki o kadın alıyorsa ben de almalıyım, normal şartlarda onun benden daha sağlıklı ve dayanıklı olma ihtimalini düşünürsem. O bir Japon.
Alıyorum, çantama koyuyorum.

Etrafa bakmaya devam ediyorum. O kadının yanında iki Japon genç ısrarla kitap okuyor vapura bindiğimizden beri. Nasıl takdir ediyorum. Ben de ilk yarım saat bilgisayarımı açabilmiş, uzandığım yerde kucağımda bir şeyler karalayabilmişim, denize nazır, hem de vapurda, daha ne isterim?

                                        

Ancak sonra kapatmam gerekiyor, değil bilgisayarımı, ellerimi görecek halde değilim.
Ellerimle yüzüme bastırıyorum.

Dalgalar. Dalgalar.

Nasıl büyükler. Camı delip geçiyor adeta. O büyüdükçe kulaklarım uğulduyor, yüzüm sararıyor, bu ben ben değil, dağlara tırmanan kadını geri istiyorum.

Yok, gelmiyor o sırada. Bir süre başka bir benleyim. Deniz tutmuş bir ben. Sarı bir ben. Elleri yüzünde, yüzü dizlerinde, yere yönelmiş...

Vapurun bu alanlarını ilk defa görüyorum. Zamami adasından önce pek çok Japon adasına gitmiş olsam bile Okinawa’ya ilk gelişim, ve Zamami Island, Okinawa Naha’ya da epey uzakta, vapurla iki saat. İçerde.

Daha önce bindiklerim gezi botu gibiyken bu seferki kelimenin tam anlamıyla bir vapur o yüzden.

Belki mesafe uzak diye belki de dalgalar böyle kocaman diye böyle dizayn etmişler vapurları, bilemiyorum.  2 katında oturma koltukları var, bu koltukların arasında kocaman oturma ve uzanma alanları. Yerde halımsı bir doku, bir alan en az 10 kişi sığabilecek büyüklükte.

                               

Adaya giderken doğrudan koltuğa yöneliyorum ama dönüşte bu yerlerde uzanmayı ihmal etmiyorum böylelikle. Tabi, dalgalar beni uzandırmasa uzanmayabilirdim belki de...

Başımı kaldırdığımda bana göre dünyanın en duygusal sahnelerinden biriyle karşılaşıyorum. Hemen karşımda kitap okuyan Japon çocuklarının arkasında bir kadın ayakta çöp sepetine yakın bir yerde görevlinin verdiği kahverengi poşete eğilmiş, kusuyor. Sarsılıyor vücudu, dalgalar sarsıyor, duvardan duvara atıyor onu, poşeti sabit tutmaya çalışıyor ve kusuyor.

Kusma poşetlerini bize dağıtan görevli,  kadının yamacında beliriyor. Elleriyle kadının sırtına pat pat yapıyor, dakikalarca. Bebeğin gazını çıkaran bir ebeveyn edasında kadının başından ayrılmıyor ve mütemadiyen sırtına küçük dokunuşlarla vurarak rahatlatmaya çalışıyor kadını.

Bir süre sonra kadın içeri geçiyor, görevliye teşekkür ediyor minnettarlıkla.

Ben bir yandan kıvrıldığım yerde kıvranmaya devam ediyorum, bir yandan onlara bakıyorum. Böyle şahane bir kusma sahnesi görmemişim.

2 Japon. Biri sağlıklı değil, biri sağlıklı. Diğerine yardım ediyor.  Ama bu vapur koşullarında, bu denizin ortasında, bu kimsesizlik hissi yaratabilecek bir mide bulantısında ben insana iyi gelen başka bir yardım çeşidi daha tanımıyorum.

Japonya’da daha yıllarımı geçireceğim, şimdiden alıştım “ama Japonlar da “şöyle” değil mi?” sorularına.

Hayırlar ve evetler çokça birbirine karışır bu sorularda, ancak cevap veriyorum, hayır “şöyle” değiller, çokça “böyle”ler, hani her yerde çokça “şöyle” olanlar vardır, ama ben “böyle” olanlarını görüyorum.

Japonya’nın güneyindeki Okinawa Adası’nın 32 km güneybatısında bulunan ve 22 adadan oluşan Kerama Adaları’nın bir adası olan Zamami Island’dan ana karaya Naha’ya geri dönüyorum.  Vapurdaki tek yabancı kadın.

                           

Bir hafta dünya güzeli Zamami adasında kaldıktan sonra dönüş vapurunda  dalgaların arasından sesleniyorum dünyaya;

“Seni sevmek isteyen her gün kendine bir neden buluyormuş.”

Japonya’yı seviyorum.

Karışın Japonların arasına, siz de seversiniz.

Son not: O torbayı tabiki ben de kullandım.


Dalgalar dedi ki: gene geleceksin!


                                
















Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Kadına Yönelik Şiddet, 14 Şubat ve Japonya'da kadın-erkek ilişkileri üzerine

Kenzaburo Oe, Kişisel Bir Sorun

Fuji Gölleri ve Fuji Dağı'na Tırmanış