Zamami Adası'ndan O Kadın
Okinawa- Zamami
Adası’ndan O Kadın
Restoranı o işletiyordu, her gelene “hoşgeldiniz”” diye
sesleniyor, masanın yanına kadar gelip, ziyaret ediyordu her masayı.
Enerjik, dik, güçlü ve sevimliydi. Japoncasını anlıyordum. “Nerelisin?”,
dedim. “Okinawa” dedi. Yerli.
Duvarda asılı duran Japonca menünün içindeki bazı Okinawa
yiyeceklerini bilmiyordum, ilk gelişimdi. Bilmediğim yemekleri detaylarıyla bana
anlattı.
Mutfağa koşturuyor, malzemeleri teker teker gösteriyordu.
Onu daha fazla yormamak için, bir tanesini seçtim. Okinawa
Soba. Hem de sebzeli ve etli. Karışık. İçeriye doğru koşturdu, aşçılara söylemek
için.
Yanımdaki arkadaşım kanayan elime bakıyordu, yine bisikletten düşmüştüm, “peçete
bulacağım,” dedi.
Gitti, aramaya başladı.
O yeniden göründü.
Elimi gördü, telaşlandı. İçeriye yeniden koştu.
Beni yüzyıllardır tanıyormuş gibiydi.
Avucumun içindeki yaraya özenle bir bant yapıştırdı. İki
eliyle kenarlarından bastırdı.
“Islatma burayı, olur mu?”
Parmağımın kenarındaki minik ize de bakıyordu, diğer bandı
açmaya koyuldu.
“Gerek yok,” dedim.
“Olsun,” dedi.
Açtı o bandı da.
Özenle, yapıştırdı ikinci bandı.
Özeninde benim çocukluğum, onun ebeveynliği, benim acemiliğim,
onun profesyonelliği, benim yabancılığım, onun yerliliği vardı.
Yollara çıkmıştım, tek başımaydım, Naha’da başka bir
restoranda masama gelen yeni Japon arkadaşım, Zamami Adası’na kadar peşimden
gelmiş, yaralı parmağıma ve ellerimdeki banda bakıyor, Okinawalı kadının
ellerinin dokunduğu yerin üstüne, bir de o dokunuyordu.
Onların ellerinin üstünden yara bantlarına usulca dokundum.
Yalnızlık ve aidiyet ve yabancılık karşımda şekil
değiştiriyordu, gökyüzünden bana yeni
biçimli baloncuklar indiriyordu.
Bindim ve gitmeye devam ettim.
Yorumlar
Yorum Gönder