Kayıtlar

Ocak, 2017 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

Sedir Ağacıyla Konuşmalar

Susa Tapınağı, Shimane -Sessizliğe- -Sessizlik Manifestosu- 05 Ocak 2017 Ben 1300 yıl öncesinden sesleniyorum şimdi size. Yıllardır burdayım evet, yıllar vardır kimse uğramaz yanıma, ama sonra zaman geçer ve insanlar doluşur hayatıma. Diyeceksiniz ki insana ihtiyacın var mıdır? Aslında sorarsanız ben burda yıllardır öylesine tek başımayım ki, herhangi birinin gelişi her seferinde huzurumu kaçırır mı diye düşünürüm. Ama sonra bu düşündüklerim haklı çıkmaz. Yani bu güne kadar gelip de benim huzurumu kaçıran tek bir kişi bile olmamıştır diyebilirim. Neden derseniz benim köklerime inandıklarındandır diye düşünmekteyim. Hani olur ya, insan bir şeye inanır, sonra o inancı gerçek olsun ister  ve  onun için yapmayacağı şey yoktur. Benim köklerimdeki rengarenk paralara bakın hele. O paraları çeşitliliği, miktarı da değildir aslolan. Aslolan buraya gelmiş insanların bana inanıp, benim etrafa gönderdiğim enerjiye inanıp benden güç almak adına bu paraları koymalarıdır buraya

Korakuen Park'taki Turna Kuşları, Okayama

Resim
İnsan bazen şanslı oluyor.  Hiroşima’ya gitmek üzere Kyoto’dan yola çıkıyorum. Yol üzerinde gidebileceğim yerlere bakarken haritadan Kurashiki ve Okayama şehirlerini seçiyorum. Okayama şehrinde Korakuen Park’ın Japonya’nın en güzel bahçelerinden birine sahip olduğunu öğreniyorum ve Okayama'da bir gün kalarak parka gitmeye karar veriyorum. Korakuen Park’a doğru yola çıktığımda Edo Dönemi’nden beri parkın sembolü haline gelen turna kuşlarının yılda sadece 2 gün, yeni yılın ilk ve üçüncü günü salıverildiğini öğreniyorum. Ve o gün günlerden 3 Ocak. Parkta bir şeyleri bekleyen kalabalığı görünce yanımdaki Japon ziyaretçilere sorup öğrendiğim bu bilgiden sonra ben de bekleyen o kalabalığa karışıyorum ve turna kuşlarını bekliyorum. Kuş Uçurtmasına dair yazıyorum Korakuen Park’ta, o kuşlara bakarken. *** Kuş Uçurtması Kalabalik siraya girmiş. Onlarsa karşıdan geliyor. İnce bacaklarını sallıyorlar. İncecik adımlar atıyorlar. Arada çığlıkları yükseliyor. Farkl

Bir Kabuki Seyrinden Notlar

Ankara Tiyatroları’na Selam Yazısı 17 Ocak, 2017, Kyoto Kyoto’nun büyülü sokağı Ponto-cho’nun orta yerindeki  Ponto-cho Kaburenjo Tiyatrosu’nda bir gün. Zenshinza’nın Kabuki’sini izleyeceğiz. Mamiko’yla gideceğim. Mamiko önceden söylemiş; “şık bir şeyler giymek gerekli; ben kimono giyeceğim!” "Peki," diyorum, onu kimonoyla görme düşüncesi sevimli geliyor. “Ben de düz bir şeyler uydurmaya çalışırım!”  Bu sohbetten sonra dolabıma bakıyorum; eh, uygun bir şeyler sanırım ki var. Ben bisikletimi park etmek için Kiyamachi Dori’den hızla geçerken, bir mesaj geliyor, “gördüm seni!” Kaburenjo Tiyatrosu’nun önünde beni bekliyor. Pembeli, yeşilli kimonosunun, beline bağladığı sarılı kuşağı obisinin içinde nasıl da güzel, elindeki minik kırmızı çantayla kimonosunu tamamlamış. Saçlarını da arkasından toplamış. Uzun yıllar Avustralya’da ve Almanya’da yaşayan ve kendisini çok da Japon kültürüne hakim hissetmediğini söyleyen Japon arkadaşım Mamiko, şimdi tam bir Japon

Ok ve Yay

Sanjusangendo Tapınağı, 15 Ocak 2017, Kyoto Ok  ve Yay 400 yıllık tarihi olan bir okçuluk yarışmasını izliyorum. Çoğunlukla 20 yaşındaki Japon kadınlar ve erkekler güne özel kimonolarıyla ellerinde oklarla, 120 metrelik bir uzağa konumlandırılmış hedef tahtaların tam ortasına vurmaya çalışıyorlar bir tapınak bahçesinde. Tapınak binasının başından sonuna kadar gidiyor oklar. Erkeklerin omuzları çıplak. Kadınlar rengarenk kimonoların içinde. Havada kar. Tapınakta kar. Etrafta kar. Her yerde kar. Uzun, büyük bir kalabalık arka arkaya sıralanmış, tapınak bahçesine hakim olan karın, okların, sessizliğin, çamurların içinden bir fotoğraf makinelik bir alan yaratmaya çalışıyorlar kendilerine. Başlarını uzatıyorlar, bir ok daha görebilmek, bir ok adımı daha yakalayabilmek için. Ok dimdik, yay okun yönünü belirlemesine yardımcı olmak istercesine eğrilmiş ve her i kisi de bir kol, omuz ve avuç içi uzaklığına yerleşmiş. Gözler hedefe bakıyor ve hedef tapınak bahçesinin içind

Uzak Dünya Kişisi

Uzak Dünya Kişisi* Masada büyük bir şölen hazırlanmıştı. Türlü çeşit yemekler, içkiler, tatlılar, peynirler, mezeler, çerezler. O güne kadar hiçbir şey yememişler gibi bütün masa donatılmıştı ve herkes kahkahalarla gülüyordu. Ortada uçuşan bir neşe halesi vardı ve bu hale masada oturan herkesin vücudunun çevresinde yükseliyordu, yetmiyor, herkesi içine alıyordu. Onlara bakıldığında görünen tek şey neşe halesiyle sarmalanmış, halenin etkisiyle kahkahaları artmış, içkinin etkisiyle çakır keyif olmuş sallantılı insanlardı. Neşe sanki masayı iki kutba ayırmış, kuzey ve güney kutbunda yaşayanların iklime, havaya, durumlara verdiği tepkilerin bütünüyle birbirinden farklı olmasına neden olmuştu. Aynı masanın çevresinde iki farklı dünya vardı ve bu, şimdiye kadar gördüğü kutuplaşmalardan daha derin bir kutuplaşma yaratıyordu. Neşe halesinin bu büyük gücü karşısındaki çaresizliğini kabul etti, kuzey kutbuna doğru daha da çekilmek istedi. Orda sonsuza kadar üşüyebileceğini, hatta donar

Kar ve Şehir

Kar ve Şehir, İnce Kar,  Kyoto Kar yağar sonunda. Kara alışmış, her kışın kasımında, aralığında, ocağında şubatında coşkuyla yağan karı bekleyen kar insanlarının kışlarını karsız geçirmeye başladığını, yaşanan şehirde neredeyse kar yağmadığını sonradan fark etmenizle üstünüze çöken hüznü dinlemişçesine kar yağar şehre. Bir pencere bakışı, bir balkon çıkışı, bir dağa uzanış, bir sıcak kahve, bir kitap arası, yaprak kokusu, sıcak bir ev ya da soğuk bir yürüyüş sanki hepsi karda kilitlenmiş, karda buluşmuş, karla bir araya gelmenin ve birbirlerini oldukları gibi kabul etmenin ahengi içinde yanyana ilerlerler ve size onların hepsini uzaktan izlemek, içine girmek ya da hepsine bir bakış göndermek kalır. Önce şimdi uzak ve soğuk yürüyüşlere gider bakışlarınız; kilitlenen şehirlerde yaşamlar, birbirine giren araçlardan görünmez olan kar, karın sesini bastıran gürültüler, uzak dağların ötesinde bir sessizlik arayışı. Yakınınıza gelmeyen bir sessizlik arayışı, ufka dikilen gözlerin