Yasla Umut Arasına Sıkışmışlık: Yaşar Kemal
Yasla Umut Arasına
Sıkışmışlık: Yaşar Kemal
02.03.2015
Yastayım, inanamıyorum. Dağlarıyla, tepeleriyle, ağalarıyla, ovalarıyla, Anadolusuyla büyüdüğüm, sonra yeniden yeniden büyüdüğüm, inandığım barışın, inandığım vicdanın yazarı, 92 yaşında gitti. Ebediyete. Lise öğretmenim, sevgili Sibel Uğur’a sunduğum bir dönem ödevimin adı “ebediyete uzanan edebi düşler” di. (Nasıl da unutmadıysam...) O yıllar, Yaşar Kemal’in ebediyetine inanılan ilk yıllar. Her aklımı çelen yazarda bir ebedilik arayan ben, onda aramayı ilk kitabından sonra bırakmıştım. Ve ondan öğrenme, anlama, görme sürecim başlamıştı. Ne çok zaman, ne uzun yıllar, ne çok önce ilkler ve aslında ne çok ölümsüz. Bir yandan sadece onu yazmak, kitap notları aldığım eski defterlerimi bulmak, ona dair yazdıklarımı bulmak istiyorum, çok önceden, çok eskiden ve hatta çok çocukça ve çok amatörce olsa bile. Bir yandan ne söylesem, ne yazsam, ne düşünsem ona dair söylenenlerin, yazılanların da hiç yetmeyeceğini bilme hissimle birlikte, benimkilerin de yetmeyeceğini, bu hissi, bu parçalanmışlığı, bu yokluğu anlatamayacağımı bildiğimden de kendi içimde gereksiz gördüğüm bir çabaya girmek istemiyorum. Bir yandan bir cümleyle de olsa, bir anıyla da olsa onu özlemenin, onu hatırlamanın güzelliğinde kalan çok kocaman bir kitlenin arasında yer aldığımı o da bilsin istiyorum. Bir yandan şu an yanımda olmasa da pdflerini bulabildiğim kitaplardan anımsadığım ve sevdiğim sözlerini bulmak, üzerine değerlendirme bile yapmadan, metaforların, imgelerin benim nezdimde ne anlam ifade ettiğine dair bile yazmadan, sadece alıntılarından oluşan bir köşe yapmak istiyorum. Bir yandan yas ilan edip yazmamak. Bir yandan başka başka şeyler yazmaya devam ederek, onun umutsuzluktan umut üretme çağrısına kulak vermek istiyorum. Umutsuzluk nedir benim nezdimde şu anda? Umutsuzluk onun gidişidir, artık olmayışıdır, artık barış için, insanlık için, seslenemeyecek olmasıdır. Ancak umut nedir benim nezdimde? Umut onun geride bıraktıklarıdır, eserlerinin duruyor oluşu, istediğim zaman, bir Kemal sesi duymak istediğimde uzanacak mesafemde oluşudur. Umut, onun içinde olduğu barış süreci, her daim bize kendini hatırlatan vicdanı, insan hakları savunuculuğudur. Savunduğu evrensel değerler, oracıkta duruyor işte, edebiyatının ritminden, doğanın ve Anadolu’nun ritminden, insanlığa kadar, onda olan, içinde olan, kendinde olan ne varsa, hepsi durmaya devam ediyor. Umutlu taraf bunu söylüyor.
02.03.2015
Yastayım, inanamıyorum. Dağlarıyla, tepeleriyle, ağalarıyla, ovalarıyla, Anadolusuyla büyüdüğüm, sonra yeniden yeniden büyüdüğüm, inandığım barışın, inandığım vicdanın yazarı, 92 yaşında gitti. Ebediyete. Lise öğretmenim, sevgili Sibel Uğur’a sunduğum bir dönem ödevimin adı “ebediyete uzanan edebi düşler” di. (Nasıl da unutmadıysam...) O yıllar, Yaşar Kemal’in ebediyetine inanılan ilk yıllar. Her aklımı çelen yazarda bir ebedilik arayan ben, onda aramayı ilk kitabından sonra bırakmıştım. Ve ondan öğrenme, anlama, görme sürecim başlamıştı. Ne çok zaman, ne uzun yıllar, ne çok önce ilkler ve aslında ne çok ölümsüz. Bir yandan sadece onu yazmak, kitap notları aldığım eski defterlerimi bulmak, ona dair yazdıklarımı bulmak istiyorum, çok önceden, çok eskiden ve hatta çok çocukça ve çok amatörce olsa bile. Bir yandan ne söylesem, ne yazsam, ne düşünsem ona dair söylenenlerin, yazılanların da hiç yetmeyeceğini bilme hissimle birlikte, benimkilerin de yetmeyeceğini, bu hissi, bu parçalanmışlığı, bu yokluğu anlatamayacağımı bildiğimden de kendi içimde gereksiz gördüğüm bir çabaya girmek istemiyorum. Bir yandan bir cümleyle de olsa, bir anıyla da olsa onu özlemenin, onu hatırlamanın güzelliğinde kalan çok kocaman bir kitlenin arasında yer aldığımı o da bilsin istiyorum. Bir yandan şu an yanımda olmasa da pdflerini bulabildiğim kitaplardan anımsadığım ve sevdiğim sözlerini bulmak, üzerine değerlendirme bile yapmadan, metaforların, imgelerin benim nezdimde ne anlam ifade ettiğine dair bile yazmadan, sadece alıntılarından oluşan bir köşe yapmak istiyorum. Bir yandan yas ilan edip yazmamak. Bir yandan başka başka şeyler yazmaya devam ederek, onun umutsuzluktan umut üretme çağrısına kulak vermek istiyorum. Umutsuzluk nedir benim nezdimde şu anda? Umutsuzluk onun gidişidir, artık olmayışıdır, artık barış için, insanlık için, seslenemeyecek olmasıdır. Ancak umut nedir benim nezdimde? Umut onun geride bıraktıklarıdır, eserlerinin duruyor oluşu, istediğim zaman, bir Kemal sesi duymak istediğimde uzanacak mesafemde oluşudur. Umut, onun içinde olduğu barış süreci, her daim bize kendini hatırlatan vicdanı, insan hakları savunuculuğudur. Savunduğu evrensel değerler, oracıkta duruyor işte, edebiyatının ritminden, doğanın ve Anadolu’nun ritminden, insanlığa kadar, onda olan, içinde olan, kendinde olan ne varsa, hepsi durmaya devam ediyor. Umutlu taraf bunu söylüyor.
Ama umutsuzum da
işte. Her şeyin bir sonu var ve bu son ne kadar geç olursa hep erken geliyor
bana. 92 yaş, zor bir yaş, evet, ancak hep şunu demez miyiz? Biraz daha yazsaydı, keşke biraz daha yazsaydı
ve biraz daha...
Üzülmek zamanı
değil şimdilerde, Yaşar Kemal’in yaşadığı bir Türkiye’yi gördük en azından,
nelerin kötüye gittiğini, nelerin iyiye gidebilecekken kötüye gittiğini ve onun
da neleri değiştirmek için mücadele verdiğini. Hepsini hepsini yaşadık, bu zamanda.
Şimdi sadece
susmak ve yeniden onu dinlemek zamanı. Ona dair yazılanları paylaşmak, onu
izlemek, onu görmek, yeniden yeniden onunla olmak zamanı.
Susacağım o nedenle
ve ısrarla yazacağım. Dün katıldığım etkinliği yazmak olacak yapacağım ilk şey.
Kyoto’da uluslararası bir edebiyat etkinliğinde Türkiye coğrafyasına dair bilgilerin
siyasi krizler düzeyinde kaldığını düşündüğüm – çoğunlukla böyle oluyor – bir
grup edebiyatseverin arasında Yaşar Kemal’ e dair yazdıklarımı.
Yorumlar
Yorum Gönder