Cuniçiro Tanizaki, Anahtar
Japon Edebiyatı Yazıları
Cuniciro Tanizaki, Anahtar
Hangi anahtar bir ilişkideki bütün dinamiklerin kapısını açar? Defterlerimizde
biriktirdiğimiz kelimelerimiz cinsel dürtülerimizi, duygularımızı,
bastırmışlıklarımızı, ortaya çıkarmak istediklerimizi bütün çıplaklığıyla yansıtabilir
mi?
Anahtar, cinsel arzuları, fantezileri,
düşleri ve hezeyanları defterlere sakladıkları kelimelerle, birbirlerinden saklı tuttukları günlükleri
üzerinden dillendiren evli bir kadınla bir erkeğin öyküsü.
Ikuko geleneklerine bağlılıkla ünlü Kyoto’da büyümüş, eski
değerlerden kopmamışlığını ilişkisine
yansıtan 45 yaşında bir kadın, kocası ise Ikuko’nun benliğinde ve vücudunda
kendisinden sakladığı ne varsa, onları
ortaya çıkarmanın tutkusuyla yanıp tutuşan 56 yaşında bir erkektir. Ikuko’nun
kocası yaşamı boyunca günlük tutmuştur, ancak o sene günlüklerinin akışını
değiştirmeye karar vermiştir; artık karısıyla ilişkisindeki en mahrem noktaları
yazacak, salt yaşanmış bir cinselliğe değil, hayallerindeki, fanzezilerindeki
en erişilmemiş cinselliklere yönelik içinde biriktirdiklerini ortaya
çıkaracaktır.
Tüm yazdıklarında, karısının
günlüğünü okumayacağından emin olduğunu dile getirse de, aslında her satırını
karısı günlüğünü okuyormuş gibi yazmaktan kendini alıkoyamamaktadır.
Anahtar, bu
noktada Ikuko’nın kocasının aslında göz göze gelemediği, cinsellik üzerine
konuşamadığı karısına kendi ruh dünyasına giriş yapması için kütüphane
raflarına bırakılan bir metafordur. Karısının kendisine ulaşması arzusu onu
bırakmaz, bütün detaylarıyla tasarladığı cinselliği yazmaktan kaçınmaz bu
nedenle.
Ancak kendisinin de geç keşfettiği
bir gerçek vardır: Ikuko da günlük tutmaktadır. Hem de kendisi ne kadar belli
ediyorsa günlük tuttuğunu, Ikuko günlüğüne yazdığı satırları bir o kadar saklamaktadır.
Kocasının günlüğünden haberdar olmamasını istiyormuş gibi görünmektedir.
Anahtar’ı okurken, neyin gerçek, neyin düş, neyin
doğru, neyin yanlış olduğunu çokça birbirine karıştırmak okuru kışkırtan bir
okuma serüveni olarak karşımıza çıkıyor. Çünkü Ikuko’nun da kocasının da günlüklerine
yazarken, hem gerçekten düşündüklerine dair yarattıkları kelimeler, hem de
karşısındaki o kısmı okursa ne düşüneceğine dair geçilen içsel süreçten sonra
yaratılan kelimeler vardır. Bu nedenle zaman zaman gerçeklikler birbirine
karışmakta, okur Ikuko’yla kocasının cinsel dünyalarına dair düşünsel
gel-gitlerde salınmaktadır.
Ikuko’nın kocası ikili dünyalarına
bir üçüncü kişiyi dahil ederek kelime ve defter oyununa üçüncü bir boyut
eklemiştir. Artık o kelimelerin arasında üçüncü bir kişinin varlığı gezinmekte, karısı
Ikuko’nun hoşlandığı Kimura, hem Ikuko’nun, hem kendisinin defterlerinde
aralarına giren kişi olmakta, hem de Kimura Ikuko’yla kocasının cinsel dünyasında
kah kocasının belleğinde, kah Ikuko’nun dilinde varlıklaşan bir fantezi aracı
olmaktadır. Ikuko’nun kocası cinselliğinin, kıskançlığıyla beslendiğini keşfettiği
noktada karısının çıplak teninin Kimura’nın kollarına değmesine de, gece yarısı
fantezilerine yeni bir kimlik kazandıran yeni oyununda karısı baygın halde
yatarken çektiği çıplak fotoğraflarını
Kimura’ya tab ettirmeye de çekinmez. Kimura’nın ve karısının
birbirlerine olan ilgisine yönelik beslediği kıskançlığının sınırlarını
çizebileceğini, tüm bunların karısı ve kendisi arasındaki cinsel hezeyanları
sırasında ancak o istediğinde başvurabileceği oyunlar olduğunu düşünürken,
şehvetli olduğunu bildiği ama bir o kadar da geleneklerine bağlı olduğunu düşündüğü
karısı artık Kimura’nın kollarındadır.
Karısı 45 yaşında cinselliğini üst bir noktada yaşarken, Kimura ile
saklı kalan cinselliklerinin gün yüzüne çıktığı bir ilişki yaşamakta, eve
döndüğünde ise yüzünü, gözlüğünü, bedenini sevmediği kocasıyla da yine tutkulu bir
cinsellik yaşamaktadır.
Ikuko’nun cinsel arzularını kocasının dilinden okurken, arzu ve tutkunun
şehvette birleştiği o noktayla aşk arasındaki ince çizgiyi karısının cinselliğe
bakışında görürüz aslında. Ikuko cinselliğini yaşamak isteyen bir kadındır ve
çok hoşlandığı birinde bu müthiş bir zevke dönüşürken, hoşlanmadığı kocasıyla
salt bedensel hazdan ibarettir.
En başından beri Ikuko’nun kocası onun
şehveti ve cinselliğinin gücü karşısında yetersizdir, her ikisi de bunu bilir
ancak bu konu, defterlerdeki kelimelerin arasında kalmaktan öteye geçemez.
Cinselliğe takıntılı Ikuko’nun
kocasının hazin sonu yine bir cinsellik sırasında gelir. Bu andan itibaren
günlükler Ikuko’nun dilinde canlanır, kocasının hastalığı boyunca yazmaya devam
eder. O ana kadar kocasından hep “kocam” diye bahseden Ikuko’nun dilinin
sevgisizleştiğini görürürüz, artık kocasından “hasta” ya da “gözlüksüz surat”
diye bahsetmekte, hatta kocasının ölümünden sonra ondan bahsederken “ölen adam” demektedir.
Anahtar, karısının
vücudunun ve cinsel çekiminin sarhoşluğunu hayatının odağı haline getirmiş bir
adamın hayal ve fantezi dünyasının, Konfüçyüs öğretileriyle büyüyen Kyoto’lu
geleneksel bir kadının cinselliğini yaşayış biçiminin ve kendisine öğretilen
her şeyi cinselliğiyle ters yüz edişinin,
birbirlerinden habersizmiş gibi birbirlerine yazıp, okunup okunmadıklarını
düşünerek bunu cinsel oyunlarının bir parçası haline getirmiş bir çiftin,
sevginin ve sevgisizliğin, aşkla cinsellik arasındaki o ince çizginin bir kadın
bedeninde dile gelişin ve itirafların öyküsüdür.
Japon yazar Cuniciro Tanizaki’nin 70
yaşında yazdığı Anahtar, orta yaş üstü diriliveren cinselliğin, yazıyla yeniden
yaratılan bir cinsel dünyanın anahtarını veriyor okura. Ve defterlerde saklanan
cinsel dünyalar her sayfasıyla okurun karşısında tüm çıplaklığını sergiliyor.
http://www.edebiyathaber.net/anahtar-isil-bayraktar/
Yorumlar
Yorum Gönder